Bir zamanlar Alice adında küçük bir kız yaşardı. Alice, güzel bir şehirde ailesiyle birlikte yaşıyordu. Her sabah güneşin ışıklarıyla uyanır, penceresinden dışarı bakarak kuşların cıvıltısını dinlerdi. Alice’in dünyası oldukça sıradandı, ama onun çok özel bir yanı vardı: Alice, her zaman hayal kurmayı çok severdi! Gün içinde okula gidip arkadaşlarıyla oynarken bile aklı hep hayal dünyalarına dalardı.
Alice’in en sevdiği şey, her gece yatmadan önce hayal kurmaktı. Kitapları okurken, oyuncaklarıyla oynarken bile kendi hikayelerini yaratır, masalsı maceralara atılırdı. Ama bir gün, Alice’in hayatı gerçekten değişmeye başladı. Geceleri rüyasında çok farklı ve büyülü bir şehir görmeye başladı: Bu şehrin adı "Rüyaşehir"di.
Rüyaşehir, gerçek dünyadaki hiçbir yere benzemiyordu. Gökyüzü pembe ve mor bulutlarla doluydu. Şehirdeki yollar gökkuşağından yapılmış, ağaçlar ise rengârenk şekerlerle kaplıydı. Alice her gece bu büyülü dünyada dolaşır, şeker evlerden geçer, renkli kuşların şarkılarını dinlerdi. Alice, Rüyaşehir’i çok sevmişti ve her gece oraya gitmek için sabırsızlanıyordu.
Bir gece, Alice yine uyudu ve Rüyaşehir’de buldu kendini. Ama bu kez bir şeyler farklıydı. Rüyaşehir’in parlak renkleri solmuştu. Gökkuşağı yolları griye dönmüştü, ağaçların üzerindeki şekerler erimiş gibiydi. Renkli kuşlar ise eskisi gibi şarkı söylemiyor, sadece sessizce uçuyorlardı. Alice endişelendi. Neler oluyordu? Rüyaşehir neden böyle olmuştu?
Tam o sırada, Alice’e doğru bir kuş uçtu. Bu kuş, daha önce hiç görmediği kadar büyük ve rengârenkti. Kuşun parlak tüyleri Alice’in dikkatini çekti. Kuş Alice’in omzuna kondu ve ona bir mektup verdi. Mektubu açan Alice, şaşkınlıkla okudu:
“Sevgili Alice,
Rüyaşehir’in büyülü dünyası tehlikede. Rüyalarımız kararıyor, renkler soluyor. Sadece sen, gerçek dünyadaki hayal gücünle bize yardım edebilirsin. Lütfen bize yardım et, Rüyaşehir’i kurtar!
Sevgiler,
Rüyaşehir halkı.”
Alice, mektubu okuduktan sonra derin bir nefes aldı. Rüyaşehir’i çok seviyordu ve bu güzel şehri kurtarmak istiyordu. Ama nasıl? Hayal gücüyle mi? Alice, her zaman çok canlı hayaller kurduğunu biliyordu, ama gerçek dünyada hiç kimseye bu hayal gücüyle yardım ettiğini düşünmemişti. Ancak Rüyaşehir’i kurtarmak için elinden geleni yapmaya kararlıydı.
Ertesi sabah Alice, okula giderken bile aklı hep Rüyaşehir’deydi. Arkadaşlarıyla oyun oynarken, öğretmeninin dersini dinlerken hep düşünüyordu: "Rüyaşehir’i nasıl kurtarabilirim? Hayal gücüm nasıl yeterli olur?" O gece Alice, erkenden yatağına girdi ve hemen uyudu. Tekrar Rüyaşehir’e gitmek ve ne yapabileceğini görmek istiyordu.
Alice, gözlerini açtığında tekrar Rüyaşehir’deydi. Ama bu kez şehir daha da solmuştu. Ağaçlar neredeyse gri olmuş, kuşlar sessizce ağaç dallarında oturuyordu. Alice, üzülerek şehri dolaşmaya başladı. Yolun kenarındaki bir bankta oturan küçük bir çocuk gördü. Çocuk başını ellerinin arasına almış, sessizce oturuyordu.
Alice çocuğun yanına gidip, “Merhaba, neden üzgünsün?” diye sordu. Küçük çocuk Alice’e baktı ve “Rüyaşehir eskisi gibi değil. Her şey soluyor. Rüyalarımız da eskisi gibi değil. Artık ne şeker ağaçları var ne de gökkuşağı yolları. Eskiden burada her şey rengârenkti, ama şimdi her yer gri. Hiçbir şey hayal edemiyoruz,” dedi.
Alice çocuğun ne demek istediğini anladı. Rüyaşehir’in ihtiyacı olan şey hayal gücüydü! Alice, Rüyaşehir’in tekrar canlanması için kendi hayal gücünü kullanabileceğini fark etti. "Evet, hayal gücüyle bu şehri kurtarabilirim!" dedi içinden. Hemen kollarını iki yana açtı, derin bir nefes aldı ve gözlerini kapadı.
İlk olarak rengârenk çiçekler hayal etti. Mor, pembe, sarı ve turuncu çiçekler her yere yayılmaya başladı. Sonra gökkuşağından yollar hayal etti, bu yolların üzerine çocukların koştuğunu ve şarkılar söylediğini düşündü. Alice, Rüyaşehir’deki herkesi mutlu etmek için daha büyük hayaller kurmaya başladı. Uçan arabalar, müzikle dolu sokaklar, kocaman dondurma dağları... Her şey tekrar canlanıyordu!
Alice gözlerini açtığında, etrafındaki her şey değişmişti. Rüyaşehir, tekrar eski parlaklığına kavuşmuştu. Gökkuşağı yolları parlıyor, ağaçlar rengârenk şekerlerle dolup taşıyordu. Kuşlar tekrar neşeli şarkılar söylüyor, çocuklar kahkahalarla oynuyordu. Rüyaşehir halkı, Alice’e doğru koştu ve ona teşekkür etti.
“Teşekkür ederiz Alice! Sen olmasaydın Rüyaşehir solup gidecekti. Hayal gücünle şehrimizi tekrar canlandırdın. Artık rüyalarımız yine renkli ve canlı olacak!” dediler.
Alice, onlara gülümseyerek baktı. “Ben de size teşekkür ederim. Bana hayal gücümün ne kadar güçlü olduğunu gösterdiniz. Gerçek dünyada da hayal etmek çok güzel,” dedi.
O günden sonra Alice, her gece Rüyaşehir’e gitmeye devam etti. Artık rüyalarında sadece Rüyaşehir’i ziyaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda her gece yeni maceralar yaşıyordu. Rüyaşehir’deki arkadaşlarıyla birlikte uçan arabalarla yolculuklar yapıyor, şeker dağlarına tırmanıyor, gökkuşağı nehirlerinde yüzüyordu.
Gerçek dünyada da Alice, hayal gücünü kullanmayı hiç bırakmadı. Arkadaşlarıyla oyunlar oynarken hep yeni fikirler buluyor, kitaplar okurken kendi hikayelerini yaratıyordu. Hayal kurmanın gücünü keşfettiği için artık hiçbir şey onu sıkmıyor, her anını macera dolu bir dünyaya dönüştürüyordu.
Alice, büyüdükçe hayal gücüyle başka insanlara da ilham vermeye başladı. Rüyaşehir’in hikayesini arkadaşlarına anlatıyor, onları da hayal kurmaya teşvik ediyordu. Ve Rüyaşehir, her gece Alice’in rüyalarında parlamaya devam etti. Orası artık sadece Alice’in değil, hayal kurmayı seven herkesin şehri olmuştu.
Ve böylece Alice, hayallerin gücünü keşfeden küçük bir kız olarak başladı, ama sonunda hayalperestlerin kraliçesi oldu. Hem gerçek dünyada hem de rüyalarında mutlulukla yaşadı, çünkü hayallerin dünyayı değiştirebileceğini biliyordu.
Alice’in hikayesi bize şunu öğretiyor: Hayal kurmak, her zaman bir çözüm bulmak demektir. Eğer inanırsan ve hayal edersen, her şey mümkün olabilir.
Arkadaşlarınla Paylaş