Bir varmış, bir yokmuş. Masal diyarının en güzel ormanlarından birinde, sevimli bir canavar yaşarmış. Adı Melis'ti. Melis, dışarıdan korkutucu gibi görünen ama aslında yumuşacık ve rengârenk tüylerle kaplı, sevimli bir canavarmış. Onun en büyük özelliği, kocaman ve parlak gözleriyle her şeyi görebilmesi ve içten gülümsemesiymiş. Küçük büyük herkes Melis’i çok sever, ormanın en tatlı canlısı olarak bilirmiş.
Melis’in en sevdiği şey, ormanda yürüyüş yapmak ve yeni arkadaşlar edinmekmiş. Her sabah, kuşların cıvıltısı ve yaprakların hışırtısıyla uyanır, kocaman bir gülümseme ile güne başlarmış. Bir sabah, yine ormanda dolaşırken bir şey fark etmiş. Ormanın biraz ilerisinde, minik bir tavşan ağlıyormuş. Tavşan öyle üzgünmüş ki, Melis hemen yanına koşmuş ve ona yardım etmek istemiş.
“Merhaba, minik tavşan. Neden ağlıyorsun?” diye sormuş Melis, şefkatli sesiyle. Tavşan başını kaldırmış, gözleri yaş doluymuş.
“Kayboldum,” demiş tavşan hıçkırarak. “Annem ve babamı bulamıyorum. Onları kaybettim ve ne yapacağımı bilmiyorum.”
Melis tavşanın ne kadar üzgün olduğunu görünce içi burkulmuş. Tavşana yardım etmeye karar vermiş. “Merak etme,” demiş gülümseyerek. “Seni annene ve babana kavuşturacağız. Ben yanındayken korkmana hiç gerek yok.”
Tavşan, Melis’in bu sıcak ve dostça yaklaşımıyla biraz rahatlamış. “Gerçekten mi? Beni bulabilecek misin?” diye sormuş umut dolu gözlerle.
“Tabii ki!” demiş Melis, göz kırparak. “Birlikte ormanın her köşesini araştırırız. Hem ormanda yaşayan diğer dostlarım da bize yardım eder.”
Ve böylece, Melis ve tavşan, tavşanın ailesini bulmak için uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Yol boyunca rengârenk çiçeklerle dolu patikalardan geçmişler, ağaçların altında serinlemişler. Tavşan, yavaş yavaş Melis’e güvenmeye başlamış ve korkularını unutmuş.
Yolun ilerisinde, göz kamaştırıcı güzellikte bir kelebekle karşılaşmışlar. Kelebek, Melis ve tavşanın peşinden uçarak yanlarına gelmiş. “Merhaba, siz nereye gidiyorsunuz?” diye sormuş incecik sesiyle.
Melis, kelebeğe durumu anlatmış. “Bu tavşan kaybolmuş. Onun ailesini bulmasına yardım ediyorum.”
Kelebek bir an düşünmüş ve kanatlarını çırparak, “Ben de size yardım edebilirim. Ormanın bazı yerlerini çok iyi bilirim. Belki tavşanın ailesini bulmamızda yardımcı olabilirim” demiş.
Melis ve tavşan, kelebekle birlikte yola devam etmişler. Kelebeğin yol göstericiliğinde ilerlerken, karşılarına yaşlı bir baykuş çıkmış. Baykuş bilge görünümü ve derin bakışlarıyla onlara doğru bakmış. “Merhaba, genç dostlarım,” demiş ağır ağır. “Ormanda dolaşan kaybolmuş bir tavşanın haberini aldım. Sanırım ona yardım edebilirim.”
Melis, baykuşa teşekkür etmiş ve tavşanla birlikte onun peşine takılmışlar. Baykuş onları ormanın daha derinlerine götürmüş. Yol gittikçe daha karanlık hale gelmiş ama Melis hiç korkmamış. Çünkü yanındaki dostlarına güveniyormuş.
Yolun sonunda, gizemli bir mağara görmüşler. Baykuş, mağaranın önünde durmuş ve Melis’e dönerek, “İçeride bir şeyler olabilir. Tavşanın ailesi belki burada saklanıyordur” demiş.
Melis ve tavşan, cesaretlerini toplayarak mağaranın içine girmişler. İçeride hafif bir melodi duyuluyormuş. Melodiye doğru yürüdükçe, küçük bir fareyle karşılaşmışlar. Fare, müzik çalarak onlara doğru gelmiş.
“Merhaba!” demiş fare neşeyle. “Sizi buraya ne getirdi?”
Melis, farenin dostça yaklaşımına karşılık vermiş ve tavşanın ailesini aradıklarını söylemiş. Fare, hemen yardımcı olabileceğini söylemiş. “Ben ormanın her yerinde gezinirim. Belki onları bir yerlerde görmüşümdür” demiş.
Ve böylece, fare de gruba katılmış. Hep birlikte mağaranın derinliklerine doğru ilerlemişler. Melis, fare, baykuş, kelebek ve tavşan büyük bir ekip olmuşlar. Hep birlikte çalışarak, tavşanın ailesini bulmak için mağaranın her köşesini araştırmışlar.
Sonunda, tavşanın annesi ve babasının izine rastlamışlar. Tavşanın ailesi, mağaranın derinliklerinde güvenli bir yerde saklanıyormuş. Tavşan annesi ve babasını görünce mutluluktan havalara zıplamış. Koşarak onların kucağına atlamış ve onları sımsıkı sarılmış.
Annesi ve babası, Melis’e ve tüm arkadaşlarına teşekkür etmişler. “Size ne kadar teşekkür etsek azdır,” demişler. “Oğlumuzun yanınızda güvende olduğunu bilmek bizi çok mutlu etti.”
Melis, arkadaşlarına dönmüş ve gülümseyerek, “Birlikte hareket ederek harika bir iş başardık. Hiçbir engel bizi durduramadı çünkü dostluk her zaman en güçlü bağdır” demiş.
Tüm ekip, bu maceradan büyük bir ders çıkarmış. Yardımlaşmanın, dostluğun ve cesaretin her zaman en güçlü silahlar olduğunu öğrenmişler. Ve tabii ki, tavşan ailesiyle birlikte güvenli bir şekilde evine dönmüş.
Melis ve dostları, bu macerayı unutamayacakları bir anı olarak kalplerinde saklamışlar. Artık ormanda her zaman birlikte dolaşan bu neşeli grup, yardıma ihtiyacı olan herkese el uzatmaya devam etmiş.
Ve böylece, Sevimli Canavar Melis ve arkadaşlarının macerası mutlu bir sonla bitmiş. Onların bu hikayesi, dostluk ve yardımlaşmanın gücünü anlatan en güzel masallardan biri olarak dilden dile yayılmış.
Melis ve dostları, ormanın en sevilen ve en yardımsever kahramanları olarak yaşamlarına devam etmişler. Onların maceraları hiç bitmemiş ve hep yeni serüvenlere atılmaya hazır olmuşlar.
Masal burada sona ermiş ama Melis ve arkadaşlarının yeni maceraları başka bir gün tekrar anlatılacakmış.
Arkadaşlarınla Paylaş