Derin, engin uzayın karanlığında gözlerini kamaştıran büyük ve parlak bir gök cismi vardı: Dolunay. 6 yaşındaki Ali, gökyüzüne her baktığında, bu muhteşem ayı daha yakından görmek isterdi. Her gece yatmadan önce penceresinin kenarına oturur ve ayı izlerdi. Ay’ın büyüklüğü ve parlaklığı, Ali’yi büyülüyordu. Bir gün babasına sordu, "Baba, biz Dolunay'a gidebilir miyiz?" Babası gülümseyerek, "Neden olmasın, oğlum? Eğer bir gün uzay macerasına atılmak istersen, elbette Dolunay'ı keşfedebilirsin" dedi.
Bu konuşma Ali’nin aklına bir fikir getirdi. O gece, rüyasında Dolunay'a gitmenin hayalini kurdu. Rüyasında, dev bir uzay gemisinin kaptanıydı. Gemi, dev roketlerle donatılmış, yıldızlar arasında süzülüyordu. Ali, mürettebatıyla birlikte Dolunay'ın yüzeyine iniş yapıyordu. Fakat bu sadece bir rüyaydı... Ya gerçek olsaydı?
Bir sabah Ali uyandığında, bu düşünce aklından hiç çıkmadı. O gün okuldan döner dönmez babasının yanına koştu ve heyecanla "Baba! Gerçekten Dolunay'a gidebilir miyiz?" diye sordu. Babası, Ali’nin gözlerindeki parlaklığa bakarak içten bir şekilde gülümsedi. "Neden olmasın? Uzayı keşfetmek istiyorsan, birlikte bir maceraya çıkabiliriz. Ama önce uzayı ve ayı iyice öğrenmemiz lazım" dedi. Ali hemen bilgisayarını açtı, Dolunay hakkında bilgi toplamaya başladı. Babası da ona yardım etti. Ay'ın yüzeyinin kayalardan oluştuğunu, yerçekiminin Dünya’dakinden çok daha zayıf olduğunu ve Ay’da su olmadığını öğrendiler.
Bir hafta boyunca Ali ve babası, uzayla ilgili pek çok bilgi öğrendiler. Yıldızların nasıl oluştuğunu, gezegenlerin Güneş etrafında nasıl döndüğünü ve uzay boşluğunun ne kadar büyük olduğunu keşfettiler. Her yeni bilgi, Ali’yi daha da heyecanlandırıyordu. Babası, "Hazır mısın Ali? Artık Dolunay'a gitme vakti geldi" dediğinde Ali’nin kalbi küt küt atmaya başladı.
Bir akşamüstü, babası Ali'yi bahçeye çıkardı. Orada Ali’nin hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı: Bir uzay gemisi! Tabii ki bu gerçek bir uzay gemisi değildi ama babası onun için eski bir kutuyu uzay gemisine dönüştürmüştü. Üzerinde düğmeler, küçük bir pencere ve büyük roket motorları olan bu gemi, Ali’nin hayallerini süslüyordu. "Bu senin uzay gemin, kaptan Ali" dedi babası. Ali'nin gözleri parladı. O andan itibaren Ali, kendini bir astronot gibi hissetti.
İkili, uzay gemisine bindi ve serüven başladı. Babası geminin kaptan koltuğuna oturdu, Ali ise yanına geçti. "Hazır mısın, kaptan Ali?" diye sordu babası. "Hazırım!" diye cevap verdi Ali. Babası "Fırlatmaya başla!" dediğinde Ali elindeki hayali düğmelere bastı ve "5... 4... 3... 2... 1... Fırlat!" diye bağırdı. Gemi sallandı, motorlar çalıştı ve uzaya doğru fırladılar. Ali’nin hayal gücü o kadar güçlüydü ki, sanki gerçekten uzaya çıkıyorlarmış gibi hissetti.
Uzay gemisi yıldızlar arasında süzülürken, Ali babasına dönüp "Baba, yıldızlar gerçekten bu kadar parlak mı?" diye sordu. Babası, "Evet Ali, yıldızlar milyonlarca yıl önce oluşmuş dev gaz toplarıdır. Onlar ışıklarını Dünya'ya milyonlarca yıl boyunca göndermeye devam eder" dedi. Ali, uzayın ne kadar muhteşem olduğunu bir kez daha anladı.
Bir süre sonra, uzay gemileri Ay’a yaklaştı. Babası, "Bak Ali, işte orada Dolunay! İnişe geçiyoruz" dedi. Ali heyecanla geminin penceresinden dışarı baktı. Koca Dolunay, dev bir beyaz top gibi önlerinde duruyordu. Ay’ın yüzeyine iniş yaptıklarında Ali, gemiden dışarı çıktı. Ay’ın yüzeyi tıpkı öğrendiği gibiydi; taşlı ve tozlu. Fakat Ali, Ay’ın yüzeyine adım atar atmaz bir şey fark etti: Burada zıplamak çok eğlenceliydi! Yerçekimi o kadar zayıftı ki, Ali her adımında yerden birkaç metre havaya sıçrıyordu. "Baba, bak ne kadar yükseğe zıplıyorum!" dedi Ali gülerek. Babası da gülerek, "Evet, Ay’da yerçekimi Dünya’dakinden çok daha az. Bu yüzden bu kadar yükseğe zıplayabiliyorsun" dedi.
Ali ve babası Ay’ın yüzeyinde yürüyüş yaparken, gökyüzünde Dünya'yı gördüler. Ali, "Dünya burada ne kadar küçük görünüyor!" dedi. Babası ise "Evet Ali, uzaydan baktığında Dünya aslında çok küçük. Ama orada hepimizin yaşadığını düşünmek ne kadar da ilginç, değil mi?" dedi. Ali, bu düşünceyle hayallere daldı. Dünya, uzaydan bakıldığında gerçekten de çok güzel görünüyordu.
Ali ve babası Ay'da biraz daha vakit geçirdikten sonra uzay gemilerine geri döndüler. Babası, "Artık eve dönme vakti geldi" dediğinde Ali biraz üzülmüştü. Fakat bu macera ona unutamayacağı kadar çok şey öğretmişti. "Tamam baba, ama bir gün gerçekten uzaya gidebilir miyiz?" diye sordu. Babası ise, "Kim bilir Ali, belki bir gün sen gerçek bir astronot olursun ve Ay’a ya da başka gezegenlere gidersin" dedi.
Uzay gemisi Dünya’ya geri dönerken, Ali bir kez daha gökyüzüne baktı. Artık sadece bir çocuk değildi. O, uzayı keşfetmiş, Ay’a adım atmış bir kaşifti. Babasıyla birlikte geçirdiği bu macera, Ali’ye cesaret, bilgi ve hayal gücünün sınırlarının olmadığını öğretmişti.
Eve vardıklarında, Ali yatağına uzandı. Gökyüzüne son bir kez daha baktı ve babasına dönüp "Baba, bir dahaki sefere Mars’a gidebilir miyiz?" diye sordu. Babası gülümseyerek, "Elbette oğlum, birlikte Mars'ı keşfetmeye de hazırız!" dedi. Ali’nin gözleri kapandı ve tatlı rüyalara daldı. Uzayda başka ne maceralar yaşayacağını merak ederek, huzur içinde uyudu.
Ve böylece, Ali’nin Dolunay macerası mutlu sonla bitti. Ama kim bilir, belki bir gün gerçekten uzaya gidecekti. Çünkü hayaller, ne kadar büyük olursa olsun, gerçekleşebilir. Ali bunu biliyordu. Ve bir gün hayal ettiği her şeyi yapabileceğine inanıyordu.
Arkadaşlarınla Paylaş