Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarların birinde, herkesin mutlu olduğu ve hayatın rengarenk geçtiği küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada yaşayan çocuklar, her gece gökyüzündeki yıldızların parlak ışıklarını izler ve tatlı rüyalar görürlermiş. Ancak bu rüyaların içinde en farklı ve en sihirli olanlar, küçük bir kız olan Ayça'ya aitmiş. Ayça, sadece geceleri değil, gündüzleri bile sihirli dünyaların hayalini kuran bir çocukmuş. Onun hayal gücü o kadar genişmiş ki, hayalleri gerçeğe dönüşecek kadar güçlüymüş.
Bir sabah Ayça, güneşin ilk ışıklarıyla uyandığında bir şeylerin farklı olduğunu fark etmiş. Gece gördüğü rüya, diğerlerinden çok daha canlı ve gerçekmiş. Rüyasında bir rüya dünyasına gitmiş ve orada büyülü varlıklarla tanışmıştı. Bu büyülü dünya, parlak renklerle dolu, tatlı kokularla süslenmiş ve sihirli rüzgarlarla hareket eden bir yerdi. Rüya dünyasında uçan hayvanlar, konuşan ağaçlar ve nehirlerde dans eden renkli ışıklar vardı. Ama Ayça'yı en çok etkileyen şey, bu dünyada herkesin hayalindeki en güzel tadı bulabilmesiymiş. Rüyalar burada yenilebiliyormuş!
Ayça'nın aklına bir fikir gelmiş: "Ya bu rüya dünyasını gerçekten bulabilirsem? O zaman bütün çocuklara rüyaların tadını tattırabilirim!"
O gün okulda arkadaşlarına rüyalarını anlatmış. En yakın arkadaşı Zeynep, "Bu çok güzel bir rüya Ayça, ama rüyalar gerçek olamaz ki!" demiş. Ayça ise heyecanla cevap vermiş: "Neden olmasın? Belki de rüya dünyası bir yerlerde gerçekten vardır ve biz onu bulabiliriz."
Ayça eve döndüğünde hemen bir plan yapmış. Rüyasında gördüğü her detayı hatırlamaya çalışmış ve bir harita çizmeye başlamış. Bu harita, onu rüya dünyasına götürecek yolu gösteriyormuş gibi görünüyormuş. Birkaç gün boyunca haritasını tamamlamış ve sonunda kendisini hazır hissetmiş.
Bir akşam, Ayça yatağına uzanmış ve rüya dünyasına gitmek için gözlerini kapatmış. Kendi kendine, "Bu gece o dünyayı bulacağım," diye fısıldamış. Gözlerini kapar kapamaz, sihirli bir rüzgar odasını doldurmuş. Kendini birdenbire rüya dünyasında bulmuş. Ancak bu sefer rüya değil, her şey gerçekmiş! Ayaklarının altındaki yumuşacık bulutlar, havada uçuşan tatlı kokulu çiçekler ve gökyüzündeki parlak ışıklar ona hoş geldin diyor gibiydi.
Ayça hayranlıkla etrafına bakarken, karşısına birden gökkuşağı renklerinde parlayan bir yaratık çıkmış. Bu yaratık, şekerden yapılmış gibi duran bir tavşana benziyormuş ama tavşanlar gibi küçük değilmiş, neredeyse bir geyik kadar büyükmüş. Yaratık tatlı bir sesle konuşmuş: "Hoş geldin küçük insan! Benim adım Tatlıpati. Burası Rüya Diyarı, rüyaların tadına vardığı yer!"
Ayça şaşkın bir şekilde "Rüya Diyarı mı? Yani bu gerçekten gerçek mi?" diye sormuş. Tatlıpati gülümseyerek "Evet, burası rüyaların gerçekleştiği yer. Herkesin en güzel rüyası burada gerçek olur. Ama dikkatli olmalısın, her rüya tatlı değildir. Bazı rüyalar karanlık ve korkutucu olabilir."
Ayça biraz ürkmüş ama cesaretini toplamış. "Ben buraya çocukların en tatlı rüyalarını bulmak için geldim. Onlara mutluluk getirmek istiyorum," demiş. Tatlıpati başını sallamış ve "O zaman sana rehberlik edeceğim. Ama unutma, rüya dünyasında yolculuk etmek cesaret ve sabır ister," demiş.
Böylece Ayça ve Tatlıpati, rüya dünyasında bir yolculuğa çıkmışlar. Yol boyunca karşılarına birbirinden ilginç yerler ve varlıklar çıkmış. Uçan şekerlemelerle dolu bir orman, gökyüzünde dans eden balon balıkları ve yürüyen ağaçlar! Her şey hayallerin ötesinde güzelmiş. Ayça bu dünyayı keşfettikçe, içinde büyüyen bir mutluluk hissetmiş.
Ancak yolculukları birden kararmaya başlamış. Tatlıpati, "Bu bölgede dikkatli olmalıyız. Burası Korku Rüyalarının olduğu bölge," demiş. Ayça'nın kalbi hızlı hızlı atmaya başlamış ama geri dönmek istememiş. Cesaretle Tatlıpati'yi takip etmiş.
Bir süre sonra karşılarına büyük ve karanlık bir mağara çıkmış. Bu mağara, çocukların en korkulu rüyalarının saklandığı yermiş. Ayça, mağaranın önünde durduğunda içinde bir ürperti hissetmiş. Ama rüya dünyasını tamamen anlamak ve çocuklara sadece güzel rüyalar getirebilmek için buradan geçmesi gerektiğini biliyormuş. "Korkularımızı yenmeliyiz," diye düşünmüş.
Tatlıpati, "Burada dikkatli ol. Korkular seni kandırabilir ve seni zayıf gösterebilir. Ama kalbindeki cesarete güven, bu seni koruyacak," demiş. Ayça derin bir nefes almış ve karanlık mağaraya doğru adım atmış. Mağaranın içinde gölgeler hareket ediyormuş. Karanlık rüyalar fısıldıyor, ona korkutucu şeyler gösteriyormuş. Ama Ayça, gözlerini kapatıp Tatlıpati’nin söylediklerini hatırlamış: "Kalbindeki cesaret seni koruyacak."
Ayça'nın gözleri yavaş yavaş alışmış ve mağaranın sonundaki ışığı fark etmiş. Oraya doğru koşmuş ve sonunda mağaradan çıkmış. Dışarı çıktığında hava yeniden aydınlanmış ve parlak güneş ışıkları rüya dünyasını aydınlatmış. Tatlıpati gülümseyerek "Aferin sana, korkularını yendin ve şimdi rüya dünyasının gerçek tadına varabilirsin," demiş.
Ayça, rüya dünyasında dolaşmaya devam ettikçe, her şeyin ne kadar güzel olduğunu daha da fazla anlamış. Tatlıpati ile birlikte çocukların en güzel rüyalarının olduğu bölgeye ulaşmışlar. Burada herkesin en sevdiği tatlılar ve en mutlu anıları canlanıyormuş. Çikolata şelaleleri, pamuk şeker bulutları ve rengarenk gökkuşağı köprüleriyle doluymuş.
Tatlıpati, Ayça'ya dönerek "Artık çocuklara tatlı rüyaların sırrını anlatabilirsin. Her çocuk, güzel rüyalar görmek ve rüyalarının tadına varmak için sadece kalbindeki iyiliğe inanmalı," demiş.
Ayça, rüya dünyasında geçirdiği zamanın sonunda büyük bir ders almış. Korkuları yenmek, cesaretle ileri adım atmak ve kalbindeki iyiliği takip etmek, her çocuğun en güzel rüyaları görmesine yardımcı olabilirmiş. Tatlıpati'ye teşekkür etmiş ve "Çocuklara bu sırrı anlatacağım. Herkes güzel rüyalar görmeyi hak ediyor," demiş.
Tatlıpati, Ayça'yı uğurlarken, "Unutma, rüyaların tadı senin cesaretin ve kalbindeki iyilikle şekillenir. Ne zaman ihtiyacın olursa, biz buradayız," demiş.
Ayça gözlerini açtığında, sabah olmuş ve güneş ışıkları odasına dolmuş. Gördüğü rüya o kadar gerçekmiş ki, neredeyse hala rüya dünyasındaymış gibi hissetmiş. Ama artık biliyormuş: Rüyaların tadı, kalbinde taşıdığı cesaret ve iyilikle mümkünmüş.
O günden sonra Ayça, her gece rüyalarında sihirli dünyaları ziyaret etmiş ve sabahları arkadaşlarına tatlı rüyaların sırrını anlatmış. Tüm çocuklar, güzel rüyalar görmek için kalplerindeki iyiliğe sarılmayı öğrenmişler. Ve Ayça'nın rüya maceraları, daha nice nesil boyunca anlatılmış.
Böylece Ayça'nın "Rüyaların Tadı" masalı, hep mutlu sonla bitmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş