Bir varmış bir yokmuş, güzel mi güzel bir kasabada, sevgi dolu bir aile yaşarmış. Bu ailenin adı Mutlu Aile'ymiş çünkü her zaman birbirlerine çok iyi davranırlarmış. Ailede dört kişi varmış: Anne Aylin, Baba Ahmet, büyük kızları Ayşe ve küçük oğulları Ali. Bu dört kişilik aile, her fırsatta bir araya gelir, birbirleriyle vakit geçirir ve birlikte olmanın tadını çıkarırmış. Kasabadaki herkes onları çok severmiş, çünkü bu ailede hep neşe, mutluluk ve sevgi olurmuş.
Bir gün Baba Ahmet, herkesi mutlu edecek bir fikir bulmuş. İşten eve geldiğinde heyecanla ailesine şöyle demiş: “Bu hafta sonu hep beraber güzel bir pikniğe gidelim! Hem hava da çok güzel olacakmış, hem de uzun zamandır hep birlikte böyle bir şey yapmadık.”
Bu haberi duyan Ayşe ve Ali çok sevinmiş. Hemen ellerini çırpmaya başlamışlar. Ali, “Pikniğe gitmeyi çok seviyorum, orada futbol oynarız!” demiş. Ayşe de, “Ben de en sevdiğimiz salatayı yaparım. Annemle birlikte hazırlık yaparız,” diye eklemiş. Anne Aylin, çocuklarının bu heyecanını görünce gülümsemiş. Baba Ahmet’e dönüp, “Harika bir fikir! O zaman ben de herkesin en sevdiği sandviçleri yaparım,” demiş. Herkes hafta sonunu sabırsızlıkla beklemeye başlamış.
Cumartesi sabahı güneş doğmadan önce herkes uyanmış. Anne Aylin mutfakta sandviçleri hazırlarken, Ayşe ona yardım ediyormuş. Salata yapmışlar, sandviçleri paketlemişler ve meyveleri yıkayıp piknik sepetine koymuşlar. Ali ise futbol topunu bulmuş ve topu yanına almayı unutmamak için kapının önüne bırakmış. Baba Ahmet de piknik örtüsünü, soğuk içecekleri ve birkaç oyun getirmiş.
Hazırlıklar tamamlandığında aile arabaya binip yola çıkmış. Kasabanın biraz dışındaki büyük bir parka gitmişler. Park, yeşil ağaçlarla dolu ve çiçekler açmış geniş bir alanmış. Hava da tam piknik havasıymış; ne çok sıcak ne de soğuk. Güneş parlakça gökyüzünde parlıyor, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyormuş. Aile parkta güzel bir yer bulmuş ve piknik örtüsünü serip yerleşmişler.
Ayşe ve Ali, etrafa bakarken kocaman bir göl görmüşler. Gölün etrafı yemyeşilmiş, suyu ise berrak ve pırıl pırılmış. Ali, gölün yanında koşup oynarken çok mutlu olmuş. Ayşe de küçük çiçekler toplamaya başlamış. Anne Aylin ve Baba Ahmet, piknik sepetini açıp yiyecekleri çıkarmışlar. Hep birlikte oturup sandviçlerini yemeye başlamışlar. Ali, “Anne, sandviçler harika olmuş!” demiş ağzı dolu bir şekilde. Ayşe de “Salata da nefis, tam istediğim gibi!” diyerek gülümsemiş.
Yemek yedikten sonra Ali, futbol oynamak istemiş. “Hadi baba, top oynayalım!” demiş heyecanla. Baba Ahmet, Ali'nin bu isteğine kayıtsız kalmamış ve birlikte top oynamaya başlamışlar. Ali babasına karşı çok hızlıymış, her seferinde topu kaptığı için çok mutlu olmuş. Ayşe de bir süre sonra onlara katılmış ve üçü birlikte eğlenceli bir futbol maçı yapmışlar. Anne Aylin ise onları izlerken ne kadar mutlu olduklarını görüp huzurla dolmuş.
Bir süre sonra Ali yorulmuş ve nefes nefese yere oturmuş. “Baba, çok eğlenceliydi ama yoruldum,” demiş gülerek. Baba Ahmet de Ali’nin saçını okşayıp “Sen de çok iyiydin, yakında beni yeneceksin,” demiş. Ayşe, Ali’ye su getirmiş ve birlikte göl kenarında biraz dinlenmişler. Ağaçların altında serin bir gölgede oturmuşlar ve kuşların şarkılarını dinlemişler.
Dinlendikten sonra Anne Aylin bir fikir ortaya atmış: “Çocuklar, hadi size birkaç oyun öğretelim. Hem eğleniriz, hem de birlikte zaman geçirmiş oluruz.” Baba Ahmet de bu fikri çok beğenmiş. Hep birlikte saklambaç oynamaya başlamışlar. İlk başta Ali ebe olmuş ve herkesi bulmaya çalışmış. Ancak saklanma konusunda biraz zorlandığı için Ayşe hep kolayca bulunmuş. Ayşe, Ali’nin iyi bir ebe olduğunu söyleyip ona moral vermiş. Oyun sırasında herkes çok eğlenmiş ve kahkahalarla gülmüşler.
Gün ilerledikçe, aile güneşin batışını izlemek için gölün kenarına oturmuş. Güneşin altın sarısı ışıkları göle yansımış ve suyun yüzeyinde pırıl pırıl parlamış. Bu manzara karşısında herkes büyülenmiş gibi sessizce oturup izlemeye başlamış. Ayşe, “Bu gerçekten çok güzel bir gün oldu,” demiş. Ali ise, “Bence en güzel kısım futboldu!” diyerek gülmüş.
Güneş tamamen battığında aile toparlanmaya başlamış. Herkes çok yorulmuş ama çok mutlularmış. Eşyalarını topladıktan sonra arabaya binip eve doğru yola çıkmışlar. Yolda, Baba Ahmet çocuklara dönüp, “Bu gün hepimiz için harika bir anı oldu, değil mi?” demiş. Çocuklar da bir ağızdan “Evet!” diye bağırmışlar.
Eve döndüklerinde Anne Aylin çocuklara, “Hadi önce ellerinizi yıkayın, sonra da biraz dinlenin,” demiş. Ayşe ve Ali hemen banyoya koşmuşlar, ellerini yıkamışlar ve yataklarına uzanmışlar. Ayşe, annesine sarılıp, “Bugün gerçekten çok güzel bir gün geçirdik anne. Teşekkür ederim,” demiş. Ali de babasına sarılıp, “Baba, piknik fikrin harikaydı! Bir daha ne zaman gideriz?” diye sormuş. Baba Ahmet gülerek, “Bir dahaki sefere daha da güzel bir yer buluruz, söz veriyorum,” demiş.
O geceden sonra Mutlu Aile daha sık birlikte vakit geçirmeye başlamış. Ayşe ve Ali, her hafta sonu yeni bir macera için sabırsızlanır olmuşlar. Bazen uzun yürüyüşlere çıkmışlar, bazen de evde birlikte oyunlar oynamışlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, birlikte olmak her zaman en önemli şeymiş.
Ve böylece, Mutlu Aile’nin birbirlerine olan sevgisi ve bağlılığı her geçen gün daha da güçlenmiş. Herkes onların dostluğunu, sevgisini ve birlikte geçirdikleri güzel anıları konuşur olmuş. Aile, küçük yaşta çocuklarına sevgiyi, saygıyı ve birlikte olmanın önemini öğretmiş ve bu değerler onların hayatlarının bir parçası haline gelmiş.
Ayşe ve Ali büyüdüklerinde de aileleriyle vakit geçirmekten hiç vazgeçmemişler. Her yıl birlikte piknik yapmaya devam etmişler ve bu gelenek yıllar boyunca sürüp gitmiş. Ve onlar, her zaman Mutlu Aile olarak tanınmışlar.
İşte böylece, Mutlu Aile’nin güzel hikâyesi hep mutlu sonla bitmiş. Onlar, birbirlerine duydukları sevgi ve saygıyla hayatın tadını çıkarmışlar ve etraflarına da her zaman neşe saçmışlar.
Masal burada bitmiş, ama Mutlu Aile’nin hikâyesi yıllar boyu sürüp gitmiş...
Arkadaşlarınla Paylaş