Bir varmış, bir yokmuş, yemyeşil ormanların birinde birbirinden sevimli hayvanlar yaşarmış. Bu ormanda, dostluk, yardımlaşma ve neşe hiç eksik olmazmış. Küçük tavşan Mino, minik kirpi Tiko, akıllı baykuş Bibo, nazik sincap Zuzu ve neşeli kuş Lili, ormanın en iyi arkadaşlarıymış. Her gün birbirleriyle oyunlar oynar, birlikte maceralar yaşarlarmış.
Bir gün, ormanın en yaşlı sakini ve aynı zamanda en bilge hayvanı olan baykuş Bibo, arkadaşlarını yanına çağırmış. Kanatlarını açıp dalların üzerinde süzüldükten sonra büyük bir meşe ağacının altına konmuş. Herkes büyük bir merakla onun anlatacaklarını bekliyormuş, çünkü Bibo’nun anlattığı her hikaye çok özel ve eğlenceli olurmuş.
Bibo etrafındakilere bakıp “Sevgili dostlarım,” demiş, “Bugün sizlere çok özel bir sır vereceğim. Bu ormanın derinliklerinde, çok eskilerden kalma, sihirli bir dostluk taşı varmış. Bu taş, ormanın tüm hayvanlarını birbirine daha da yakınlaştırır ve huzur içinde yaşamalarını sağlarmış. Ancak taş, uzun zamandır kayıp. Onu bulursak, ormanımızın huzuru daha da pekişecek!”
Tüm hayvanlar heyecanla birbirlerine bakmış. Özellikle küçük tavşan Mino’nun kulakları sevinçle dikilmiş ve gözleri parlamış. “Bibo, lütfen bize bu dostluk taşını bulmamız için yardım et!” demiş. Bibo başını sallamış ve bir harita çıkarmış. Haritada dostluk taşının yeri işaretliymiş ama bu yere ulaşmak için zorlu bir yolculuk yapmaları gerekiyormuş.
Mino, Tiko, Zuzu, Lili ve Bibo, birlikte dostluk taşını bulmaya karar vermişler. Güneş yeni doğarken yola koyulmuşlar. İlk önce, ormanın derinliklerine inen bir patikadan yürümüşler. Yol boyunca pek çok ilginç şey görmüşler. Büyük kelebekler kanat çırpmış, tavşanlar hoplayıp zıplamış ve ağaçlar tatlı tatlı rüzgarda sallanmış. Mino ve arkadaşları bu güzellikleri görmekten çok mutlu olmuşlar.
Bir süre yürüdükten sonra, karınları acıkmış. Bibo, dostlarına bir süre dinlenmelerini söylemiş. O sırada küçük kirpi Tiko, yakınlarda bir yaban mersini çalısı bulmuş. Mavi ve mor meyvelerle dolu bu çalıyı görünce çok sevinmiş. Hep birlikte tatlı yaban mersinlerini yemişler, karınlarını doyurmuşlar. Karınları doyunca daha enerjik hissetmişler ve tekrar yola koyulmuşlar.
İlerledikçe yol daha da zorlaşmış. Bir dereye ulaşmışlar. Dere çok derin değilmiş ama hızlı akıyormuş. Mino’nun gözleri biraz korkuyla parlamış. “Ben yüzme bilmem ki!” demiş. Bunun üzerine akıllı Bibo, “Hiç merak etme Mino, hep birlikte bu derenin üstesinden geleceğiz. Dostluk, zor anlarda birbirimize yardım etmek demektir!” demiş. Lili, uçabilen kanatlarıyla derenin karşısına geçip Mino’yu taşımış. Ardından diğer hayvanlar da sırayla karşıya geçmiş.
Derenin diğer tarafında, incecik bir patika yol onları bekliyormuş. Bu yol, dev ağaçların arasından geçiyormuş. Ağaçların arasında yürümeye başlamışlar. O sırada ağaçların üst dallarından bir ses duymuşlar. “Hey, aşağıda kim var?!” diye bir ses yankılanmış. Kafalarını kaldırınca, küçük ama çok hızlı hareket eden bir sincap olan Zuzu’yu görmüşler. Zuzu onlara gülümseyerek el sallamış. “Merhaba, arkadaşlar! Size yardım edebileceğim bir şey var mı?” demiş. Bibo ona dostluk taşını aradıklarını söylemiş. Zuzu heyecanla “Bu çok önemli bir görev! Size rehberlik edebilirim,” demiş ve onlara katılmış.
Yürümeye devam ederken Zuzu, yol boyunca karşılarına çıkacak tehlikelerden bahsetmiş. “Burada her şey güzel görünse de bazı yerlerde dikenli çalılar var. Çok dikkatli olmalıyız,” demiş. Hep birlikte yol alırken gerçekten de dikenli bir çalı ile karşılaşmışlar. Bu çalıyı nasıl geçeceklerini düşünürken, minik kirpi Tiko’nun aklına harika bir fikir gelmiş. Tiko, dikenleriyle çalıyı ite ite bir yol açmış. Böylece diğer arkadaşları da rahatça çalının içinden geçebilmişler.
Bir süre sonra, büyük bir mağaranın önüne gelmişler. Bu mağara, haritada işaretli olan yere çok yakınmış. Mino biraz ürkekçe sormuş: “Acaba mağaranın içinde ne var? Ya orada korkunç bir şey varsa?” Bibo gülümseyerek, “Korkmamalısın, Mino. Hepimiz buradayız ve birlikte oldukça güçlü ve cesuruz. Bu dostluk taşı, sadece korkusuzların bulabileceği bir yerdedir,” demiş.
Mağaranın içine girmişler. Burası oldukça karanlık ve serinmiş. Herkes biraz çekinmiş ama Bibo’nun bilgeliği ve liderliği onları cesaretlendirmiş. Bir süre yürüdükten sonra mağaranın derinliklerinde parlayan bir ışık görmüşler. Yaklaştıkça ışığın kaynağının dostluk taşı olduğunu fark etmişler. Taş, rengarenk parlıyormuş ve ışığı tüm mağarayı aydınlatıyormuş.
Taşın yanına vardıklarında, Bibo taşı eline almış ve “İşte dostluk taşımız! Bu taş, tüm ormana huzur ve dostluk getirecek,” demiş. Tüm arkadaşlar mutluluktan birbirine sarılmış. Artık büyük bir başarıya imza atmışlar ve dostluk bağlarını daha da güçlendirmişler.
Ormandan dönerken hepsi çok mutluydu. Taşı, ormanın en yüksek tepesine koymuşlar ki tüm orman onun ışığından faydalansın. Her hayvan bu taştan bir parça sevgi ve mutluluk alırmış. Böylece orman, çok daha huzurlu ve neşeli bir yer olmuş.
Mino, Tiko, Zuzu, Lili ve Bibo, bu maceradan sonra çok daha yakın dostlar olmuşlar. Her gün birlikte oyunlar oynamış, yeni maceralara atılmışlar. Ormandaki tüm hayvanlar birbirine yardım eder, birbirlerini korur ve sevinçlerini paylaşır olmuş.
Göklerde kuşlar daha özgürce uçmuş, çalılarda tavşanlar daha neşeyle zıplamış ve ağaçlar her zamankinden daha güzel büyümüş. Dostluk taşı sayesinde ormanda huzur ve barış sonsuza kadar sürmüş. Ve hepsi mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmişler.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu güzel ormana, biri macera dolu yüreklere, biri de bu hikayeyi okuyanlara…
Son
Arkadaşlarınla Paylaş