Bir zamanlar, deniz kenarında küçük bir kasabada yaşayan Ali adında bir çocuk vardı. Ali, denize ve denizde yaşayan her canlıya büyük bir ilgi duyardı. Deniz kabukları toplar, denizanası görmeye çalışır ve her zaman dalgaların sahile getirdiği gizemli şeyleri bulmak için kıyı boyunca yürürdü. Denizin kokusu, dalgaların sesi ve kumsalda çıplak ayakla yürümenin verdiği mutluluk onu her gün sahile çekerdi.
Ali’nin en büyük hayali ise bir gün gerçek bir denizaltı ile denizin derinliklerine inmekti. Derin sularda yüzgeçlerini hızla çırpan balıkları, kayaların arasında saklanan yengeçleri ve mercan kayalıklarının arasında yaşayan deniz canlılarını yakından görmek istiyordu. Ali, her akşam yatmadan önce denizaltı maceralarını hayal eder, dev deniz kaplumbağalarıyla yüzdüğünü ve hatta belki de bir gün okyanusun en derin yerlerinde saklı hazineyi bulabileceğini düşünürdü.
Bir gün Ali'nin doğum günü yaklaştı. Ailesi onun için çok özel bir sürpriz hazırlıyordu, fakat Ali bunu henüz bilmiyordu. Doğum gününden bir gün önce, babası ona sordu: "Ali, yarın doğum günün. Nasıl bir gün geçirmek istersin?" Ali hiç düşünmeden cevap verdi: "Deniz kenarına gidelim ve deniz kabuğu toplayalım. Belki de dalgaların getirdiği yeni şeyler buluruz."
Babası gülümseyerek: "Tamam, o zaman yarın sahile gideriz," dedi ama Ali’ye asıl sürprizi söylemedi. Gece olunca Ali yatağına gitti, ama heyecandan uzun süre uyuyamadı. "Acaba yarın sahilde ne maceralar yaşayacağım?" diye düşündü. Deniz kabukları toplamak her zaman heyecan vericiydi, ama Ali’nin asıl hayali denizin altındaki gizemli dünyayı keşfetmekti.
Sabah olduğunda, güneş parlak bir şekilde doğmuş, gökyüzü masmavi olmuştu. Ali hemen yataktan fırladı, en sevdiği mavi tişörtünü giydi ve ailesiyle birlikte sahile gitmek üzere hazırlandı. Sahile vardıklarında her şey normal görünüyordu. Ali deniz kenarında koşup oynamaya başladı, ama biraz sonra ailesi onu yanlarına çağırdı.
Babası heyecanla: "Ali, sana bir sürprizimiz var!" dedi.
Ali merakla babasına baktı. "Sürpriz mi? Nedir?" diye sordu.
Babası denizi işaret etti. Ali gözlerini kısmış, ufka doğru baktı. İlk başta hiçbir şey fark etmedi, ama biraz daha dikkatli bakınca sahilin hemen açığında demir atmış büyük bir tekne gördü. Tekne oldukça farklı görünüyordu; sanki bir bilim kurgu filminden çıkmış gibi. Üstünde büyük bir cam kubbesi ve yan tarafında ilginç metalik parçalar vardı.
Babası devam etti: "Bu tekne aslında bir denizaltı! Bugün doğum günün için seni denizin altındaki dünyayı keşfetmeye götüreceğiz."
Ali'nin kalbi hızla çarpmaya başladı. Gözleri heyecanla parladı. "Gerçekten mi? Gerçek bir denizaltı mı?" diye sordu, neredeyse inanamıyordu.
Annesi gülümseyerek: "Evet, denizaltı! Artık denizin derinliklerine doğru bir maceraya çıkacaksın," dedi.
Ali sevinçle zıplamaya başladı. Bu, onun hayal ettiği en büyük maceraydı. Hemen denizaltına binmek için sabırsızlandı. Ailesiyle birlikte denizaltının olduğu tekneye gittiler. Tekne kaptanı onları karşıladı ve denizaltıya girmeden önce kısa bir bilgi verdi: "Bu denizaltı, suyun altına güvenli bir şekilde dalabilir ve denizin derinliklerindeki güzellikleri görmenizi sağlar. Denizdeki canlıları rahatsız etmemek için yavaş ve dikkatli hareket edeceğiz."
Ali ve ailesi denizaltının içine girdiler. İçeride büyük cam pencereler vardı ve Ali hemen bu pencerelere yapıştı. Denizin altındaki her şeyi görmek istiyordu. Denizaltı yavaşça suya daldı. Önce suyun yüzeyindeki dalgalar görüldü, sonra deniz yavaş yavaş kararmaya ve derinleşmeye başladı.
Bir süre sonra etraflarını rengarenk balıklar sarmaya başladı. Mercan kayalıklarının etrafında yüzüyor, minik balıklar arasından geçiyorlardı. Ali, büyülenmiş gibi pencereden dışarı bakıyordu. Denizaltı derin
lere indikçe, denizin altında daha da harika bir manzara belirmeye başladı. Mercanlar, sanki bir bahçe gibi rengârenk ışıldıyordu. Sarı, pembe, mor ve turuncu balıklar mercanların arasında kayıp gidiyor, bazen de küçük gruplar halinde geçiyorlardı. Ali'nin gözleri mutlulukla parlıyordu. Bu, onun şimdiye kadar gördüğü en güzel manzaraydı.
Ali'nin ilgisini çeken şeylerden biri de büyük deniz kaplumbağaları oldu. Yavaşça süzülerek yüzüyor, sanki denizin krallarıymış gibi sakin hareket ediyorlardı. Ali, deniz kaplumbağalarını her zaman çok severdi. Onların huzurlu yüzüşünü izlemek ona inanılmaz bir mutluluk veriyordu.
Bir süre sonra denizaltı daha derinlere indi ve pencereden bir mağara göründü. Mağaranın girişi karanlıktı ama içeride bir şeylerin parladığını fark ettiler. Ali heyecanla kaptana seslendi: "Mağaranın içine girebilir miyiz? Orada ne olduğunu çok merak ediyorum!"
Kaptan gülümseyerek başını salladı: "Tabii ki, mağaranın içi gerçekten büyüleyici. Orada görecekleriniz sizi şaşırtabilir."
Denizaltı yavaşça mağaranın içine doğru ilerlemeye başladı. Mağaranın girişinden içeri girdiklerinde duvarlar hafif bir ışıkla parlamaya başladı. Ali hayretler içinde mağaranın içini izliyordu. Mağaranın duvarlarına iridescent deniz yaratıkları yapışmıştı. Bu yaratıklar, ışıkla birlikte renk değiştiriyor, maviden yeşile, oradan mora ve sarıya dönüşüyordu. Sanki gökkuşağı mağaranın içinde dans ediyordu. Ali, gözlerini bir an bile kırpmadan bu muhteşem manzarayı izledi.
Mağaranın derinliklerine doğru ilerledikçe, daha da ilginç şeyler görmeye başladılar. Mağaranın dibinde parıldayan taşlar ve deniz kabukları vardı. Ali, bu taşların sihirli olduğunu düşündü. Sanki bu taşlar, denizaltındaki bütün canlıları koruyor ve onlara ışık veriyordu.
Denizaltı mağaranın içinde biraz daha dolaştıktan sonra yüzeye çıkmaya karar verdi. Ali, gördüğü her şeyden o kadar etkilenmişti ki, bir an önce dışarı çıkıp ailesine teşekkür etmek istedi. Denizaltı yavaşça suyun yüzeyine çıktı ve tekrar gün ışığına kavuştular. Ali, o anın verdiği mutlulukla ailesine sarıldı. "Bu, hayatımın en güzel doğum günüydü! Denizaltında gördüğüm her şey, hayal ettiğimden bile daha güzelmiş," dedi.
Ali'nin bu macerası ona denizin ne kadar önemli ve korunması gereken bir yer olduğunu öğretti. Deniz canlılarının yaşamlarını sürdürebilmesi için denizlerin temiz tutulması gerektiğini artık çok iyi biliyordu. O günden sonra Ali, sahile her gittiğinde sadece deniz kabukları toplamakla kalmadı; aynı zamanda kıyıya vurmuş çöpleri de topladı. Denizlerin temiz kalması ve deniz canlılarının rahatça yaşayabilmesi için her küçük şeyin bile önemli olduğunu anlamıştı.
Ali'nin denizaltı macerası, onun doğaya olan sevgisini ve merakını daha da arttırdı. O artık sadece bir deniz aşığı değildi; denizleri koruma görevini kendine bir sorumluluk olarak görüyordu. Gelecekte de denizlerle ilgili çok şey öğrenip, öğrendiklerini başkalarıyla paylaşacağına karar verdi.
Ve böylece Ali, her zaman denizlere olan sevgisiyle ve onları koruma isteğiyle yaşamaya devam etti. O gün gördüğü rengârenk mercanlar, huzur içinde yüzen deniz kaplumbağaları ve sihirli mağaradaki parlayan taşlar, hayatı boyunca unutamayacağı bir anı olarak kalacaktı.
Denizlerin derinliklerinde keşfedilecek daha çok şey vardı, ama Ali bu macerayı hiç unutmayacaktı. Ve kim bilir, belki bir gün başka bir denizaltı macerasına daha çıkacaktı... ama bu sefer, yanında yeni arkadaşlarıyla birlikte.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş
