Bir zamanlar, uçsuz bucaksız uzay boşluğunda, parlaklığıyla herkesi büyüleyen bir yıldız varmış. Bu yıldızın adı Lila’ymış. Lila, gökyüzündeki en parlak ve en cesur yıldız olarak tanınırmış. Her gece gökyüzünü aydınlatır, insanlar ona bakıp dilek tutarlarmış. Ama bir gün, her şey değişmiş. Lila, aniden gökyüzünden kaybolmuş. Hiç kimse nedenini anlayamamış ve herkes Lila’yı çok özlemiş. Yıldızlar arasında büyük bir telaş başlamış, çünkü Lila sadece ışığıyla değil, aynı zamanda neşesiyle de tüm yıldızları mutlu eden bir dostmuş.
Yıldızlar Lila’yı aramaya başlamışlar ama bir türlü bulamamışlar. Bu durum, uzaydaki en yaşlı yıldız olan Bilge Yıldız’ı endişelendirmiş. Bilge Yıldız, diğer yıldızlara "Lila, kesinlikle bir maceraya atılmıştır. Onu bulmamız gerek," demiş. Fakat uzay o kadar büyükmüş ki, onu bulmak hiç de kolay değilmiş.
Tam o sırada, küçük bir gezegende, minik bir astronot adayı olan Can adında bir çocuk yaşıyormuş. Can, her gece teleskopuyla yıldızları izler ve gökyüzüne hayran kalırmış. Bir gece gökyüzüne baktığında, en sevdiği yıldız olan Lila’nın yerinde olmadığını fark etmiş. Can’ın canı sıkılmış ve bu gizemi çözmeye karar vermiş. Çünkü o, bir gün büyük bir astronot olup uzayın sırlarını keşfetmeyi hayal ediyormuş. Ama bu sefer beklemek istememiş, hemen harekete geçmek istemiş.
Can, teleskobunun başından ayrılmadan önce bir plan yapmış. "Lila kaybolduysa, onu bulmak için yardıma ihtiyacı vardır," diye düşünmüş. Bu yüzden kendi yaptığı minik uzay gemisine atlayarak, yıldızların arasına gitmeye karar vermiş. Uzay gemisi aslında küçük bir oyuncak gibi görünse de, Can’ın hayal gücü o kadar büyükmüş ki, ona uzayda seyahat etme gücü vermiş.
Can, gökyüzüne yükseldiğinde karşısında gördüğü manzara olağanüstüymüş. Parlak yıldızlar, rengarenk nebulalar ve hızla dönen gezegenler... Hepsi birbirinden büyüleyiciymiş. Ama Can’ın aklında tek bir şey varmış: Lila’yı bulmak ve onu tekrar gökyüzüne döndürmek. Bu macerada yalnız olmadığını hissetmiş çünkü yıldızlar ona parıltılarıyla yol gösteriyormuş.
İlk durağı, uzayın derinliklerindeki Renkli Gezegen olmuş. Bu gezegen, gökkuşağı renkleriyle kaplı ve her yerinde neşeli ışıklar dans ediyormuş. Can, gezegene indiğinde karşısına ışıklarla süslenmiş minik yaratıklar çıkmış. Bu yaratıklar parlak ve dost canlısıymış. Onlara Lila’yı görüp görmediklerini sormuş.
Yaratıklar, "Lila buradan geçti ama aceleyle bir yere gidiyordu. O kadar hızlıydı ki, ona yetişemedik. Ancak son gördüğümüzde karanlık bir yöne doğru ilerliyordu," demişler. Can, yaratıklara teşekkür etmiş ve Lila’nın izini sürmeye devam etmiş.
Yolculuğu sırasında, karanlık bir bölgeye doğru yaklaştığını fark etmiş. Bu bölge, Işıksız Uzay olarak bilinen bir yermiş. Işıksız Uzay, yıldızların ve ışığın hiç ulaşmadığı, sonsuz karanlık bir boşlukmuş. Can biraz korkmuş ama Lila’yı bulma kararlılığı onu cesaretlendirmiş. "Lila oradaysa, onu kurtarmalıyım," diye düşünmüş.
Can, Işıksız Uzay’a yaklaştıkça, etrafındaki karanlık daha da yoğunlaşmış. Ama uzay gemisinin ışığı ona yol göstermiş. Bir süre sonra, uzayın derinliklerinde hafifçe parlayan bir ışık görmüş. Bu ışık, Lila’nın zayıflamış parıltısıymış. Lila, bir karadelik tarafından çekilmeye başlamış ve ışığını kaybetmek üzereymiş.
"Lila!" diye seslenmiş Can. "Seni buradan çıkaracağım!"
Lila, Can’ın sesini duyunca biraz umutlanmış ama hala çok güçsüzmüş. "Can, buradan kaçmak çok zor," demiş. "Karanlık beni içine çekiyor ve gücüm kalmadı."
Can, Lila’ya cesaret vermiş. "Sen gökyüzünün en parlak yıldızısın, Lila! Hepimizi aydınlatıyorsun. Seni buradan kurtaracağım. Birlikte başaracağız."
O anda Can, bir fikir bulmuş. Uzay gemisinin enerji kaynağını Lila’ya aktarmaya karar vermiş. Gemisinin gücünü kullanarak Lila’nın eski parlaklığına kavuşmasını sağlayacakmış. Lila’ya yaklaşmış ve gemisinin enerjisini ona doğru yönlendirmiş. Lila, yavaş yavaş eski parlaklığına kavuşmaya başlamış.
Lila, tekrar parıldamaya başladığında, karadeliğin çekim gücünden kurtulmuş. "Başardık!" diye bağırmış Can sevinçle. Lila da tekrar güç kazanmanın mutluluğuyla etrafa neşe saçmış. Ama hala tam anlamıyla güvenli bir yerde değillermiş. Karanlıktan tamamen uzaklaşmaları gerekiyormuş.
Lila, Can’a bakmış ve "Artık birlikte çalışarak buradan çıkabiliriz," demiş. Can ve Lila, birlikte uzay gemisine binmişler ve karanlıktan hızla uzaklaşmışlar. Uzayın parlak ve neşeli bölgelerine doğru ilerlerken, Lila’nın ışığı her geçen dakika daha da kuvvetlenmiş. Sonunda, güvenli bir bölgeye ulaşmışlar.
Lila, "Bana yardım ettiğin için sana çok teşekkür ederim, Can. Eğer sen olmasaydın, karanlıktan asla kurtulamazdım," demiş.
Can gülümsemiş ve "Sen gökyüzündeki en parlak yıldızsın. Herkes seni çok özledi. Artık geri dönme zamanı," demiş. Lila, Can’ın bu sözleri karşısında çok duygulanmış. Artık tekrar gökyüzünde parlayabileceğini biliyormuş.
İkisi birlikte, uzayın derinliklerinden hızla geçerek, Can’ın dünyasına doğru yol almışlar. Gökyüzüne geri döndüklerinde, Lila eski yerine dönmüş ve tekrar parlamaya başlamış. İnsanlar, Lila’nın geri döndüğünü görünce çok mutlu olmuşlar. O gece, herkes gökyüzüne bakmış ve Lila’nın ışığı altında dilekler dilemiş.
Can da kendi evine dönmüş ve bu büyük maceradan aldığı derslerle dolu bir şekilde yatağına yatmış. "Cesaret ve arkadaşlık her zorluğu aşabilir," diye düşünmüş. Artık bir astronot olmaya her zamankinden daha kararlıymış, çünkü uzayda keşfedilecek daha çok macera olduğunu biliyormuş.
Lila, her gece gökyüzünde parlamaya devam etmiş ve Can’ın ona verdiği yardımı asla unutmamış. Gökyüzünün en parlak yıldızı olarak her zaman gökteki yerini almış ve Can ile aralarındaki dostluk sonsuza kadar sürmüş.
Ve böylece, Can ve Lila’nın uzay macerası mutlu bir sonla bitmiş. Lila, tekrar ışığıyla gökyüzünü aydınlatmaya devam ederken, Can da bir gün tekrar uzayda yeni bir maceraya atılmayı hayal ediyormuş.
İşte bu masal, cesaretin ve arkadaşlığın her engeli aşabileceğini öğretiyor. Ne kadar karanlık olursa olsun, içimizdeki ışıkla her zaman yolumuzu bulabiliriz.
Arkadaşlarınla Paylaş