Bir zamanlar, yeşil dağlarla çevrili, sakin ve huzurlu bir köyde yaşayan küçük bir çocuk vardı. Adı Ali'ydi. Ali, 6 yaşındaydı ve ailesiyle birlikte bu güzel köyde mutlu bir hayat sürüyordu. Babası, köyün cami imamıydı annesi ise herkese yardım eden, cömert ve sevgi dolu bir kadındı. Ali'nin en büyük hayali, babası gibi İslam’ı öğrenmek, insanlara iyilik yapmak ve doğru yolda yürüyen bir insan olmaktı.
Her sabah, Ali kuşların cıvıltısıyla uyanır, bahçeye çıkar ve Allah’ın yarattığı doğanın güzelliklerine hayran kalırdı. Babası her sabah ona, “Allah’ın güzelliklerini gör Ali, O’nu hatırla ve şükret,” derdi. Ali de her sabah güneşin doğuşunu izler ve Allah’a şükrederdi.
Bir gün Ali'nin babası ona güzel bir haber verdi. “Ali, bugün köyümüzün dışına bir yolculuğa çıkacağız. Sana İslam'ın güzelliklerini ve insanlara nasıl iyilik yapabileceğini göstereceğim,” dedi. Ali bu habere çok sevindi. Babasıyla birlikte dış dünyayı görecek ve yeni şeyler öğrenecekti.
Ali ve babası, sabah namazını kıldıktan sonra yolculuğa çıktılar. Yanlarına birkaç yiyecek, su ve bir de Kur’an-ı Kerim aldılar. Yürürken babası, Ali'ye İslam’ın temel kurallarından bahsediyordu. “Ali, biliyor musun, İslam bize yalnızca Allah’a inanmayı öğretmez, aynı zamanda insanlara iyilik yapmayı, onlara yardımcı olmayı ve güzel ahlaklı olmayı da öğretir,” dedi babası.
İlk durakları köyün biraz dışındaki küçük bir dağ eviydi. Orada yalnız yaşayan yaşlı bir adam vardı. Adam hasta olduğu için köye inemiyor ve yardıma muhtaç durumdaydı. Ali'nin babası, yaşlı adamı ziyaret etti ve ona yiyecek getirdi. Ali şaşkınlıkla izliyordu. Babası adama su verirken, “Ali, hasta birini ziyaret etmek, ona yardımcı olmak, İslam’ın en güzel davranışlarındandır. Peygamber Efendimiz de hasta ziyaretlerini önemsemiş ve Müslümanları bu konuda teşvik etmiştir,” dedi. Ali de hemen yaşlı adamın yanına gidip ona yardım etmeye çalıştı. Yaşlı adam Ali’ye gülümsedi ve “Allah senden razı olsun küçük evlat,” dedi.
Yolculukları devam ederken bir süre sonra büyük bir pazara geldiler. Pazar, her çeşit meyve, sebze ve el işlerinin bulunduğu renkli ve kalabalık bir yerdi. Ali, babasının yanında yürürken insanların birbirine nasıl yardım ettiğini, yardımlaşmanın nasıl güzel bir şey olduğunu gördü. Bir adam, yaşlı bir teyzenin yükünü taşımaya çalışıyordu. Ali’nin babası ona dönüp, “Bak Ali, işte bu da İslam’ın bir başka güzelliği. İnsanlar birbirine yardım eder ve bu, Allah katında çok değerli bir davranıştır,” dedi.
Ali bir anda heyecanlandı ve babasına, “Baba, ben de birine yardım edebilir miyim?” diye sordu. Babası gülümseyerek başını salladı. O anda pazarın bir köşesinde küçük bir çocuk yere düşen elmalarını topluyordu. Ali hemen koşup ona yardım etti. Çocuk Ali’ye minnetle baktı ve “Teşekkür ederim,” dedi. Ali bu yardımlaşma duygusuyla kendini çok iyi hissetti.
Gün ilerledikçe Ali ve babası köyün dışındaki uzun yolda yürümeye devam ettiler. Yolda, fakir bir aileye rastladılar. Ailenin elinde yiyecek yoktu ve açlardı. Babası, yanlarında getirdikleri yiyeceklerden bir kısmını bu aileye verdi. Ali, babasının bu davranışını hayranlıkla izledi. “Baba, bu insanlara neden yardım ediyoruz?” diye sordu.
Babası ona sabırlı bir şekilde açıkladı: “Ali, İslam bize paylaşmayı öğretir. Allah bize nimetler verdiyse, onları başkalarıyla paylaşmamız gerekir. Yardımlaşmak, kalpleri yumuşatır ve bizi Allah’a daha da yaklaştırır.”
Ali bu sözleri dinlerken, yüreğinde büyük bir huzur hissetti. Yardım etmenin ve iyilik yapmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anladı. Yolculuklarının sonuna yaklaştıklarında, babası Ali’ye bir soru sordu: “Ali, bugünkü yolculukta ne öğrendin?”
Ali, düşünmeden cevap verdi: “İslam’ı daha iyi öğrendim baba. Allah’ı sevmeyi, insanlara iyilik yapmayı ve paylaşmayı öğrendim.”
Babası memnuniyetle Ali'yi kucakladı. “Evet, oğlum. İslam, sadece ibadetlerden ibaret değil. İyilik, paylaşma, yardımlaşma ve güzel ahlak İslam’ın en önemli parçalarındandır. İnsanlara yardım ettiğimizde, Allah da bizi sever ve bizden razı olur.”
Ali, o gece eve döndüğünde, yatağına uzandı ve babasının ona öğrettiklerini düşünerek uykuya daldı. Rüyasında güzel bir bahçede yürüyordu. Bahçede birçok çocuk vardı ve herkes birbirine yardım ediyordu. Ali, bu bahçede koşarak arkadaşlarına yardım etti ve onların yüzlerindeki gülümsemeleri gördükçe daha da mutlu oldu.
Sabah olduğunda Ali, güneşin ışıklarıyla uyandı. Penceresinden dışarı baktı ve Allah’ın yarattığı doğanın güzelliklerine bir kez daha hayran kaldı. Annesi ve babasıyla kahvaltı yaparken, onlara yardımlaşmanın ve iyilik yapmanın önemini anlattı. Artık Ali, çevresindeki herkese daha fazla yardımcı olmanın ve her gün bir iyilik yapmanın kendisi için bir görev olduğunu biliyordu.
Birkaç gün sonra, Ali okuldan dönerken yolda bir çocuğun düştüğünü gördü. Hemen yanına koşup ona yardım etti. Çocuk teşekkür ederken, Ali içinden Allah’a şükretti. İyilik yapmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu artık çok iyi biliyordu. Her gün birine yardım etmek, Ali için bir alışkanlık haline gelmişti.
Ali büyüdükçe, bu iyilik dolu yolculuğuna devam etti. Her zaman babasının ona öğrettiği İslam’ın güzelliklerini hatırladı ve hayatı boyunca insanlara yardım eden, paylaşan, doğru sözlü bir insan oldu. Kendi çocuklarına da aynı değerleri öğretti. Ali’nin kalbi, iyilikle dolu bir hayat sürdürmenin huzurunu her zaman hissetti.
Ve böylece Ali, yardımlaşmanın ve iyiliğin İslam’ın en güzel özelliklerinden biri olduğunu öğrendi. O, hayatının sonuna kadar Allah’a şükrederek ve insanlara iyilik yaparak mutlu bir hayat sürdü.
Bu masal burada sona ererken, Ali’nin yolculuğunun bize öğrettiği en önemli şey şuydu: İyilik yapmak, paylaşmak ve insanlara yardım etmek, sadece başkalarını değil, bizi de mutlu eder. Allah’ın razı olduğu bir kul olmak, iyilikle ve güzellikle mümkündür.
Arkadaşlarınla Paylaş