Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzaklarda, bulutların arasında gizli kalmış bir Sihirli Dünya varmış. Bu dünya, gökkuşağının renklerinden yapılmış dağlara, çiçekleri şekerden tatlı kokular saçan bahçelere ve konuşan hayvanlarla dolu masal gibi bir yerdi. Her şey o kadar güzel ve parlaktı ki, bu dünya sadece en saf kalpli çocukların keşfedebileceği kadar gizli kalmıştı.
Bu masal diyarının tam ortasında, Ayça adında bir kız yaşardı. Ayça, çok meraklı ve hayal gücü geniş bir çocuktu. Küçük yaşından beri gökyüzünü izler, yıldızların arasına karışmayı ve onların sırrını öğrenmeyi hayal ederdi. Her gün, odasında oturur ve gökyüzüne bakarken, orada nelerin gizli olduğunu düşünürdü. Acaba bulutların ötesinde neler vardı? Ya gökkuşağının sonuna gitse, orada neler bulurdu?
Bir gün, Ayça yine gökyüzünü izlerken, penceresinin hemen önünde, hiç görmediği kadar parlak bir ışık belirdi. Bu ışık, bir kelebek gibi dans ederek Ayça'nın odasına süzüldü. Ayça şaşkınlıkla bu ışığı izliyordu. Bu ışık, yavaş yavaş büyüyüp şekil değiştirdi ve bir peri haline geldi! Peri, uzun sarı saçları ve parıldayan mor kanatlarıyla, küçük bir elbise giymişti. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.
“Merhaba Ayça,” dedi peri, yumuşacık sesiyle. “Benim adım Lila. Sihirli Dünya’dan geldim. Senin gibi hayal gücü büyük olan bir çocuğu bekliyorduk.”
Ayça şaşkınlıkla sordu: “Sihirli Dünya mı? Orası nerede?”
Lila peri hafifçe gülümsedi. “Sihirli Dünya, gökyüzünün ötesinde, sadece kalbi temiz ve meraklı olanların görebileceği bir yerdir. Senin kalbin ve hayallerin o kadar büyük ki, artık oraya gitmeye hazırsın.”
Ayça’nın gözleri heyecanla parladı. “Oraya nasıl gidebilirim? Neler var orada?”
Lila, küçük asasıyla bir hareket yaptı ve odanın ortasında gökkuşağından bir kapı belirdi. “Bu kapıdan geçersen, Sihirli Dünya'ya gideceksin,” dedi Lila. “Orada seni harika maceralar bekliyor. Ama unutma, oradaki her şey hayal gücüne bağlı. Ne kadar çok hayal edersen, o dünya o kadar büyür.”
Ayça tereddüt etmeden ayağa kalktı. “Gitmek istiyorum! Hemen şimdi!”
Lila gülümsedi ve Ayça’nın elini tuttu. İkisi birlikte gökkuşağı kapısından geçtiler ve bir anda kendilerini bulutların üzerinde buldular. Ayça etrafına bakınca, rüyalarındaki gibi bir manzara gördü: Uçan kuşlar, kanatlı atlar, devasa çiçekler, altın renkli ağaçlar… Her şey büyülüydü!
“Burası inanılmaz!” dedi Ayça. “Bu dünya nasıl bu kadar güzel olabilir?”
Lila, Ayça'ya doğru dönerek, “Bu dünya, hayallerle ve iyilikle beslenir. İnsanlar hayal kurdukça, burası daha da büyür ve güzelleşir,” diye açıkladı. “Şimdi gel, sana birkaç dostumu tanıtayım.”
Birlikte yürümeye başladılar. İlk durakları, tatlı kokuların yayıldığı Şeker Çiçek Bahçesi oldu. Burada, çiçekler şekerden yapılmıştı ve rüzgar estikçe bal kokusu etrafa yayılıyordu. Çiçeklerin arasında, parlak kanatlı bir kelebek belirdi ve Ayça’nın omzuna kondu.
“Merhaba! Ben Maviş,” dedi kelebek. “Senin gibi birini uzun zamandır bekliyorduk. Burada ne kadar kalmayı planlıyorsun?”
Ayça gülümseyerek cevap verdi: “Bilmiyorum. Ama burada o kadar çok şey keşfetmek istiyorum ki belki de sonsuza kadar kalırım!”
Maviş, Ayça’ya göz kırptı ve “O zaman seni Kırmızı Nehir’e götüreyim. Orada inanılmaz şeyler göreceksin!” dedi.
Ayça, Lila ve Maviş birlikte Kırmızı Nehir’e doğru yola çıktılar. Yol boyunca rengarenk kuşlar şarkılar söylüyor, altın sarısı ağaçlar dallarını sallayarak rüzgarla dans ediyordu. Kırmızı Nehir’e geldiklerinde, Ayça hayranlıkla nehre baktı. Nehir, gerçekten de parıldayan kırmızı renkteydi. Su, bir mücevher gibi ışıldıyor ve hafifçe kıpırdanıyordu.
“Bu su neden kırmızı?” diye sordu Ayça merakla.
Lila gülümseyerek cevap verdi: “Bu nehir, sevginin nehridir. İçindeki sevgi ve iyilik arttıkça, su daha da parlak kırmızı olur.”
Ayça, ellerini nehre daldırıp suyu avuçlarına aldı. Su, inanılmaz derecede yumuşak ve sıcak hissettiriyordu. “Bu sihir gibi,” dedi heyecanla.
Maviş, nehrin üzerinde uçarak, “Bu dünyada her şey sihirli! Ama en büyüleyici yer, Sihirli Orman’dır. Orada her şey canlıdır; ağaçlar, taşlar, hatta nehirler bile konuşur. Orayı görmek ister misin?” diye sordu.
Ayça heyecanla başını salladı. “Tabii ki görmek isterim!”
Böylece, Sihirli Orman’a doğru yol aldılar. Ormana girdiklerinde, Ayça büyülenmiş gibiydi. Ağaçlar devasa boyuttaydı ve dallarından parıldayan yıldızlar sarkıyordu. Ayaklarının altındaki yapraklar, her adımda yumuşak bir melodi çıkarıyordu. Taşlar, Ayça’nın geçtiği yollarda parlak ışıklar saçıyordu.
Bir süre yürüdükten sonra, karşılarına dev bir ağaç çıktı. Bu ağaç, Sihirli Orman’ın en yaşlı ağacıydı ve adı Bilge Ağacı'ydı. Ağacın gövdesinde büyük bir yüz vardı, yaşlı ama bilge bir ifade ile Ayça’ya bakıyordu.
“Hoş geldin Ayça,” dedi Bilge Ağaç, derin ve sakin bir sesle. “Beni ziyarete geleceğini biliyordum. Bu dünyada görmek istediğin çok şey var, değil mi?”
Ayça heyecanla ağaca yaklaştı. “Evet! Her şey o kadar güzel ki. Ama merak ediyorum, bu dünyanın sırrı ne? Neden burası bu kadar büyülü?”
Bilge Ağaç gülümsedi ve dallarını hafifçe salladı. “Bu dünyanın sırrı, insanların kalbindeki iyilik ve hayal gücüdür. İnsanlar hayal ettikçe, bu dünya büyür ve güzelleşir. Ama ne zaman ki insanlar hayal etmeyi bırakırsa, bu dünya da solmaya başlar.”
Ayça düşündü. “O zaman her zaman hayal kurmalıyız, değil mi? Hayal gücümüzü kaybetmemeliyiz?”
Bilge Ağaç onayladı. “Evet, Ayça. Hayal gücü, dünyaları yaratır. Hem bu dünya için, hem de kendi dünyan için hayal kurmayı asla bırakma. Çünkü hayaller, geleceği şekillendirir.”
Ayça bu sözleri derinlemesine düşündü. “Söz veriyorum,” dedi. “Hayal kurmayı asla bırakmayacağım. Bu dünyayı hep yaşatacağım.”
Lila, Ayça’ya nazikçe dokunarak, “Artık geri dönme zamanı geldi,” dedi. “Ama endişelenme, her zaman hayal ettiğinde bu dünyaya geri gelebilirsin.”
Ayça biraz üzülse de, geri dönmek gerektiğini biliyordu. “Bu dünyayı asla unutmayacağım,” dedi.
Lila, Ayça’nın elini tuttu ve onu gökkuşağı kapısına geri götürdü. Birlikte tekrar kapıdan geçtiler ve Ayça, kendini yatağında buldu. Oda, hala biraz büyülü ışıklarla doluydu. Lila, Ayça’ya son bir kez gülümseyerek, “Tatlı rüyalar Ayça. Hayal gücünle her zaman sihir yaratabilirsin,” dedi ve bir ışık huzmesi gibi kayboldu.
Ayça, yatağında uzanarak gözlerini kapattı. Gülümsüyordu. Artık biliyordu ki, hayal ettiği sürece her şey mümkündü. Sihirli Dünya, hep onunla olacaktı.
Ve böylece Ayça, tatlı rüyalarla dolu bir uykuya daldı. Masal burada mutlu bir şekilde sona erdi.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş