Çınar, hayal gücü çok geniş, meraklı bir çocuktu. Her zaman etrafındaki dünyayı keşfetmeyi çok severdi. Okuldan arta kalan zamanlarında evinin bahçesinde saatlerce oynar, çevresindeki her şeyi incelermiş gibi etrafına bakar ve hayal dünyasında çeşitli maceralara atılırdı. Çınar, doğayı çok sever, kuşları izler, böceklerle konuşur ve ağaçların gölgesinde dinlenirdi. Ama en çok sevdiği şey, hayali yolculuklar yapmaktı.
Bir gün Çınar, bahçede otururken birdenbire kulağına hafif bir fısıltı geldi. “Çınar… Çınar…” diye sesleniyordu bu ses. Çınar, başını sağa sola çevirdi ama kimseyi göremedi. "Bu ses nereden geliyor?" diye düşünürken tekrar duydu. “Çınar, büyük bir maceraya hazır mısın?” Bu kez ses çok netti. Çınar heyecanlandı. "Tabii ki hazırım!" diye seslendi etrafa. Birdenbire karşısında parlak, altın renkli bir yaprak belirdi. Yaprak, havada süzülerek Çınar’ın önüne doğru yavaşça indi.
Yaprağın üzerinde parlayan harflerle bir mesaj yazıyordu: "Bu yaprağı takip et, seni harika bir yolculuğa çıkaracağım!" Çınar, merakla gülümsedi ve yaprağın peşine düştü. Yaprak, rüzgarın eşliğinde süzülerek ormana doğru ilerliyordu. Çınar da adım adım yaprağı takip etti. Yolda tanıdık gelen ağaçları ve çiçekleri görüyordu, ama bir yandan da her şey daha önce hiç fark etmediği kadar canlı ve büyülü görünüyordu. Sanki orman ona bir sır vermek üzereydi.
Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, yaprak aniden bir ağacın dalları arasında kayboldu. Çınar, büyük bir ağacın önünde durdu. Ağacın gövdesinde küçük, altın renkli bir kapı vardı. Kapı çok büyüleyici görünüyordu, Çınar kapıya yaklaştı ve kapıyı nazikçe itti. Kapı açıldığında, karşısında masmavi bir deniz ve parıldayan bir gökyüzü belirdi. Gözlerine inanamadı. "Bu kapı gerçek olamaz!" diye düşündü ama içeri adım atmaktan da kendini alıkoyamadı.
Çınar adımını atar atmaz kendini bir plajda buldu. Masmavi deniz, bembeyaz kumlar ve sıcak güneş onu karşıladı. "Vay canına, burası harika!" diye düşündü. Etrafta dolanırken birdenbire denizin üzerinde süzülen dev bir balina gördü. Balina ona doğru yaklaşıyordu ve Çınar’ın şaşkınlığı iyice arttı. Balina yaklaşıp ona dostça selam verdi: “Merhaba Çınar! Benim adım Maviş. Seni denizin derinliklerinde bir maceraya davet etmek için geldim. Benimle gelmek ister misin?”
Çınar, Maviş’in dostça konuşmasına gülümseyerek cevap verdi. “Tabii ki! Ama denizin altına nasıl gideceğim? Nefes alamam ki!” Maviş gülümsedi ve Çınar’a bir deniz kabuğu uzattı. “Bu deniz kabuğu sana denizin altında nefes almanı sağlayacak. Sadece ona üfle ve hazırsın!” Çınar, deniz kabuğunu eline alıp üfledi. Aniden, kendini suyun altında, Maviş’in sırtında buldu. Balina onu denizin derinliklerine doğru götürmeye başladı.
Denizin altında her şey bambaşka görünüyordu. Rengarenk balıklar, mercanlar, deniz bitkileri ve hatta deniz atları bile vardı. Çınar, etrafa bakarken hayranlıkla denizin güzelliklerini izliyordu. "Bu inanılmaz!" diye bağırdı. Maviş, denizaltında bir mağaraya yaklaştı ve mağaranın girişinde durdu. “Burası denizaltı krallığının kapısı, burada çok özel bir hazine saklı. Ancak bu hazineyi bulmak için cesur ve zeki olman gerekiyor. Hazır mısın?” diye sordu.
Çınar, kendine güvenle “Hazırım!” dedi ve Maviş’in peşinden mağaraya girdi. Mağara karanlık ve sessizdi, ama Çınar korkmuyordu. Maviş ona güven veriyordu. İlerledikçe mağaranın içinde parıldayan taşlar gördüler. Taşlar, adeta onlara yol gösteriyordu. Çınar, taşları takip ederken mağaranın derinliklerinde büyük bir sandık gördü. Sandığın üzerinde eski harflerle bir yazı vardı: “Bu hazine sadece paylaşmayı bilenlere aittir.”
Çınar, sandığı açmak için Maviş’ten yardım istedi. Birlikte sandığın kapağını kaldırdılar ve içeride parıldayan bir ışık gördüler. Ama sandıkta altın ya da mücevher yoktu. Sandığın içinde sadece bir ayna vardı. Çınar aynaya baktığında kendi yansımasını gördü ama bu yansıma sıradan bir görüntü değildi. Aynada Çınar, etrafındaki insanlarla, ailesiyle ve arkadaşlarıyla ne kadar mutlu olduğunu gördü. O an anladı ki gerçek hazine, insanlarla paylaştığı sevgi ve dostluktu.
Maviş gülümsedi ve “İşte gerçek hazine bu, Çınar. Sevgi ve paylaşmak, dünyadaki en değerli şeylerdir. Bu macerada bunu öğrendiğin için çok mutluyum,” dedi. Çınar, Maviş’e teşekkür etti ve bu harika macerayı hiç unutmayacağına söz verdi.
Maviş, Çınar’ı tekrar plaja getirdi. Çınar, orada Maviş’e veda etti ve ona bu harika yolculuk için teşekkür etti. Maviş, “Her zaman denizin derinliklerinde beni bulabilirsin. Unutma, gerçek hazine her zaman paylaştığın sevgi ve dostluktur,” dedi ve yavaşça uzaklaştı.
Çınar, plajda otururken birdenbire tekrar bahçesindeki ağaçların arasındaydı. "Bu gerçekten oldu mu?" diye düşündü. Ama cebinde bulduğu deniz kabuğu ona bu maceranın gerçek olduğunu hatırlattı. Gözlerinde parlayan mutlulukla evine döndü ve ailesine bu harika macerayı anlattı. Ailesi, Çınar’ın anlattıklarına gülümseyerek kulak verdi ve onun ne kadar cesur ve zeki bir çocuk olduğunu bir kez daha gördü.
O günden sonra Çınar, her zaman etrafındaki insanlarla sevgiyi ve mutluluğu paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu hatırladı. Maceraları hiç bitmedi, ama her yolculuğun sonunda öğrendiği en değerli şey hep sevgiyi paylaşmaktı.
Arkadaşlarınla Paylaş