Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların arasında küçük bir köy varmış. Bu köyde, cesur ve iyiliksever bir çocuk yaşarmış. Adı Ali'ymiş. Ali, ne zaman biri yardıma ihtiyaç duysa, hemen koşar ve elinden geleni yaparmış. Ama Ali’nin tek bir sorunu varmış: Biraz korkakmış. Geceleri dışarı çıkmaya, karanlık ormanlara gitmeye çekinirmiş. Fakat bu durum yakında tamamen değişecekmiş. Ali, çok önemli bir maceraya atılmak üzereymiş!
Bir gün köyde yaşayan insanlar garip sesler duymaya başlamış. Ormandan gelen bu sesler hem derin hem de korkutucuymuş. Kuşlar bile sessizleşmiş, hayvanlar ise ormanın derinliklerinden kaçmaya başlamış. Köylüler korkuya kapılmış ve kimse ormanın yakınına bile gitmeye cesaret edememiş. Yaşlı bilge köylü, köy meydanında toplanan halka seslenmiş:
“Ormanın derinliklerinde, eski zamanlardan kalma bir mağara var. O mağaradan korkunç sesler geliyor. Bir kahramana ihtiyacımız var. Cesur biri, o mağaraya gitmeli ve ne olduğunu öğrenmeli.”
Herkes birbiriyle fısıldaşmaya başlamış ama kimse gönüllü olmamış. Korkudan herkes geri çekilmiş. Ali ise kalbinin hızla attığını hissetmiş. Korkusunu yenip mağaraya gitmek istiyormuş ama içinde hala bir tereddüt varmış. “Ya mağarada korkunç canavarlar varsa? Ya oradan bir daha dönemem?” diye düşünmüş. Tam o sırada en yakın arkadaşı Ayşe, Ali’nin yanına gelmiş.
“Ali, sen her zaman cesursun. Ben biliyorum ki sen bu sorunu çözebilirsin,” demiş.
Ali, Ayşe’nin bu sözlerinden cesaret almış. Artık korkusunu yenmeye karar vermiş. Her ne olursa olsun, mağaraya gidip orada ne olduğunu öğrenmeliymiş. Köy halkı ona güveniyor, arkadaşları ona inanıyormuş. Ali, cesaretini toplayarak, ormana gitmeye karar vermiş.
Ertesi sabah, Ali hazırlıklarını yapmış. Yanına bir fener, biraz yiyecek ve bir sopa almış. Yola çıkmadan önce köydeki herkes ona cesaret verici sözler söylemiş. Ayşe de ona moral vermiş: “Sakın unutma, ne olursa olsun hep cesur kal!”
Ali, ormana doğru yürümeye başlamış. Ağaçların arasından geçerken rüzgar hafifçe esmiş, yapraklar hışırdamış. Orman gittikçe daha karanlık ve sessiz olmuş. Ali’nin kalbi biraz hızlanmış ama geri dönmek istemiyormuş. “Cesur olmalıyım,” diye kendi kendine tekrar etmiş.
Sonunda mağaranın önüne varmış. Mağaranın girişi oldukça büyük ve karanlıkmış. İçeriden derin, uğultulu bir ses geliyormuş. Ali, fenerini yakmış ve derin bir nefes alarak mağaranın içine girmiş. İlk başta sadece karanlık ve sessizlik varmış ama sonra mağaranın derinliklerinden garip bir parıltı görmüş. Işığın olduğu yere doğru yürüdüğünde, büyük bir odanın ortasında kocaman bir taş kapak bulmuş.
Ali, bu kapağın altında ne olduğunu merak etmiş. Tam kapağı açmak üzereyken, mağaranın köşesinden bir ses duymuş. Ali hızla arkasına dönmüş ve karşısında büyük, siyah bir gölge belirmiş. Ali korkmuş ama hemen kaçmamış. Gölge yavaşça ortaya çıktığında, onun aslında çok yaşlı bir bilge olduğunu anlamış.
“Bu mağarada ne arıyorsun çocuk?” demiş bilge adam.
Ali cesaretle cevap vermiş: “Köyümüze garip sesler geliyor. İnsanlar korkuyor ve ben bu sesi bulmaya geldim. Köyümü korumak istiyorum.”
Bilge adam, Ali’nin cesaretini görmüş ve ona gülümsemiş. “Korkusuz kahraman sen misin?” diye sormuş. Ali, biraz utanarak kafasını sallamış. Bilge adam, Ali’yi mağaranın derinliklerine götürmüş ve ona eski bir hikaye anlatmaya başlamış.
“Bu mağara, köyünüzü koruyan büyülü bir yer. Ama zamanla bu büyü zayıfladı ve şimdi yeniden güçlendirilmesi gerekiyor. Eğer köyünüzü korumak istiyorsan, bu büyüyü yeniden yapmalısın. Ancak bunu yapabilmek için çok cesur olman ve kalbinin saf olması gerekiyor.”
Ali, bilgenin söylediklerini anlamış. Büyüyü tamamlamak için cesaretle kalbini ortaya koyması gerekiyormuş. Bilge adam ona, mağaranın derinliklerindeki bir kristalden bahsetmiş. Bu kristali bulup köyün meydanına götürürse, köyü koruyacak olan büyü yeniden aktif hale gelecekmiş.
Ali, hiç tereddüt etmeden kristali aramaya başlamış. Mağaranın en derin noktasında, büyük bir kaya parçasının altında parlayan bir kristal bulmuş. Kristal, eline aldığında hafifçe ısınmış ve parlamaya başlamış. Bu, büyünün başladığının işaretiymiş.
Ali kristali alarak mağaradan çıkmış ve köye doğru geri dönmüş. Yolda yine ormanın karanlık ve ürkütücü sesleri ona eşlik etmiş ama artık korkmuyormuş. İçinde büyük bir cesaret ve mutluluk varmış. Köy meydanına vardığında, herkes ona büyük bir hayranlıkla bakmış. Ali, kristali köy meydanının ortasına yerleştirmiş. Aniden kristal parlamaya başlamış ve köyün üzerine bir ışık halesi yayılmış. Bu ışık, köyü koruyan büyünün yeniden aktif hale geldiğini gösteriyormuş.
O günden sonra köyde ne garip sesler duyulmuş ne de insanlar korkmuş. Ali, herkesin gözünde gerçek bir kahraman olmuş. Cesaretiyle köyünü kurtarmış ve köylüler ona büyük bir teşekkür etmiş. Ayşe de ona sarılarak, “Sana inanmıştım, Ali! Sen gerçekten çok cesursun!” demiş.
Ali, artık korkularını yenmiş ve gerçek bir kahraman olmuş. Ama her zaman şunu unutmamış: Gerçek kahramanlık, sadece cesur olmaktan değil, aynı zamanda doğru olanı yapmaktan geçermiş.
Ve böylece Ali’nin macerası mutlu bir sonla bitmiş. Köyde herkes huzur içinde yaşamaya devam etmiş. Ali ise her zaman iyilik yapmaya ve insanlara yardım etmeye devam etmiş.
SON
Arkadaşlarınla Paylaş