Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, küçük bir kasabada Burak adında neşeli ve meraklı bir çocuk yaşarmış. Burak, altı yaşında, mavi gözlü, kısa kahverengi saçlı, enerjisi hiç bitmeyen bir çocukmuş. En çok sevdiği şey, babasıyla vakit geçirmek ve onunla maceradan maceraya koşmakmış. Babası Arif, Burak'la birlikte her hafta sonu farklı bir maceraya çıkmayı severmiş. Hem eğlenirler, hem de yeni şeyler öğrenirlermiş.
Bir gün, Burak babasına koşarak gitmiş ve "Baba! Bu hafta sonu ne yapacağız? Hangi maceraya çıkacağız?" diye sormuş. Babası gülümseyerek, "Bu hafta çok özel bir macera planladım Burak! Hem eğleneceğiz, hem de çok şey öğreneceğiz. Hazır mısın?" demiş. Burak büyük bir heyecanla, "Evet, hazırım baba!" diye cevap vermiş.
O gün sabah erkenden kalkmışlar, kahvaltılarını yapmışlar ve hazırlıklarını tamamlamışlar. Arif, Burak'a yanına küçük bir sırt çantası almasını söylemiş. "İçine en sevdiğin birkaç oyuncağını ve biraz su koy. Uzun bir yolculuğa çıkacağız" demiş. Burak çantasını hazırlarken, babasının nereye gitmeyi planladığını çok merak ediyormuş ama babası ona sürpriz yapmak istediği için hiçbir şey söylememiş.
Yola çıktıklarında hava güneşli ve ılıkmış. Araba yolculuğu boyunca babası Burak'a etraftaki ağaçlar, hayvanlar ve doğanın güzellikleri hakkında bilgiler vermiş. Burak da büyük bir dikkatle her şeyi dinliyormuş. Babası ona, "Bak Burak, doğa bizim en büyük hazinemizdir. Onu korumalı ve ona iyi bakmalıyız" demiş. Burak ise, "Doğayı nasıl koruyabiliriz baba?" diye sormuş. Babası, "Ağaçları kesmemeliyiz, çöp atmamalıyız ve hayvanlara zarar vermemeliyiz. Doğa, bize temiz hava, su ve yiyecek verir. Onu korumak bizim sorumluluğumuz" diye cevap vermiş.
Uzun bir yolculuktan sonra nihayet varmışlar. Gittikleri yer büyük bir kamp alanıymış. Babası, "Burak, bu gece burada kamp yapacağız! İlk kez doğada kamp yapacağız ve yıldızları izleyerek uyuyacağız" demiş. Burak bu fikre bayılmış! Hemen çadır kurmaya başlamışlar. Babası çadır kurmanın detaylarını Burak'a öğretmiş. "Bak Burak, çadırı sağlam kurmamız çok önemli. Böylece rüzgar ya da yağmur olursa çadırımız zarar görmez" demiş. Burak da elinden geldiğince yardım etmiş ve birlikte çadırı tamamlamışlar.
Çadırı kurduktan sonra küçük bir yürüyüşe çıkmışlar. Ormanda yürürken babası Burak'a hayvanların izlerini nasıl takip edeceklerini, hangi bitkilerin yenilebilir olduğunu ve doğada nasıl yön bulacaklarını anlatmış. Burak bu bilgileri öğrenmekten çok keyif almış. Her yeni şey öğrendiğinde gözleri parlıyormuş. Babasıyla birlikte kuşları gözlemlemiş, kelebeklerin uçuşunu izlemişler ve hatta bir sincap görmüşler. Burak, "Sincaplar çok hızlı baba! Onları yakalayamazsın!" demiş gülerek. Babası da, "Doğru söylüyorsun Burak. Sincaplar çok hızlıdır ama biz onların hızına yetişemesek de doğada her şeyin bir dengesi olduğunu öğrenebiliriz" demiş.
Akşam olduğunda, kamp alanına geri dönmüşler. Babası Burak'a bir ateş yakmayı öğretmiş. "Burak, bu ateşi dikkatli bir şekilde yakmamız gerekiyor. Ateş hem ısınmamızı sağlar, hem de yemek pişirmemize yardımcı olur. Ama ateşle oynanmaz ve her zaman kontrol altında tutulmalıdır" demiş. Burak babasının bu uyarılarını dikkatle dinlemiş ve ateşi nasıl güvenli bir şekilde yakacağını öğrenmiş. Ateşi yaktıktan sonra babası ona küçük bir tencere içinde sıcak çorba hazırlamış. Ateşin yanında oturup çorbalarını içmişler.
Gece olduğunda gökyüzü tamamen kararmış ve yıldızlar parlamaya başlamış. Burak, böyle çok sayıda yıldızın bir arada olduğunu daha önce hiç görmemiş. "Baba, bu kadar çok yıldız nereden geliyor?" diye sormuş. Babası gülümseyerek, "Burak, yıldızlar gökyüzündeki en uzak cisimlerdir. Onlar bize çok uzak olsa da ışıkları bize kadar ulaşır. Her biri farklı büyüklükte ve uzaklıktadır. İşte biz bugün, doğada onlara en yakın olduğumuz yerlerden birindeyiz" demiş.
Yıldızları izlerken babası Burak'a yıldızlarla ilgili hikayeler anlatmış. "Eskiden insanlar yıldızları kullanarak yönlerini bulurlardı. Geceleyin gökyüzüne baktıklarında kuzey yıldızını takip ederlerdi ve böylece kaybolmazlardı" demiş. Burak büyük bir merakla dinlemiş ve "Ben de yıldızları takip etmeyi öğrenmek istiyorum baba!" demiş. Babası ona kuzey yıldızını göstermiş ve nasıl yön bulacağını anlatmış.
Gece ilerledikçe hava soğumaya başlamış. Burak ve babası çadırlarına çekilmişler ve uyku tulumlarına girmişler. Burak, babasına sarılarak uyumadan önce, "Baba, bu hayatımın en güzel günüydü. Seninle birlikte doğayı öğrenmek ve yıldızları izlemek çok güzeldi" demiş. Babası da ona sarılarak, "Burak, bu sadece bir başlangıç. Seninle daha pek çok macera yaşayacağız. Ama en önemlisi, doğayı korumayı ve ona saygı duymayı unutmamalıyız. Her şeyin bir dengesi var ve biz de bu dengeyi bozmamalıyız" demiş.
Ertesi sabah güneş doğduğunda Burak ve babası kahvaltılarını yapmışlar ve kamp alanını toplarken etrafa hiçbir çöp bırakmamışlar. Babası, "Doğayı nasıl bulduysak öyle bırakmalıyız Burak. Temiz ve güzel" demiş. Burak da, "Evet baba, doğa bizim evimiz gibi. Evimizi nasıl temiz tutuyorsak doğayı da temiz tutmalıyız" diye cevap vermiş.
Dönüş yolculuğunda Burak, babasına teşekkür etmiş. "Baba, bu macera bana çok şey öğretti. Doğayı sevmeyi, ona nasıl saygı göstereceğimi ve yeni şeyler öğrenmenin ne kadar eğlenceli olduğunu öğrendim" demiş. Babası da gururla gülümsemiş ve "Aferin Burak. Seninle her zaman maceralara çıkmak benim için bir zevk. Unutma, hayatın kendisi de bir macera ve her gün yeni şeyler öğrenmeye devam edeceğiz" demiş.
Böylece Burak ve babası evlerine mutlu bir şekilde dönmüşler. O günden sonra her hafta sonu farklı bir maceraya çıkmışlar. Bazen bir ormanda yürüyüş yapmışlar, bazen deniz kıyısında kamp kurmuşlar, bazen de küçük köylere gidip oradaki insanlarla tanışmışlar. Her macera, Burak’a yeni bilgiler kazandırmış ve babasıyla olan bağını daha da güçlendirmiş.
Ve böylece Burak, hem doğayı seven, hem de yeni şeyler öğrenmeye meraklı bir çocuk olarak büyümüş. Babasıyla yaşadığı bu güzel maceralar, onun hayatı boyunca unutamayacağı anılar haline gelmiş. Gökten üç elma düşmüş: Biri Burak'a, biri babasına, biri de bu güzel macerayı dinleyen sizlere.
Arkadaşlarınla Paylaş