Bir zamanlar, yemyeşil bir köyde Ayşe ve Ahmet adında iyi kalpli bir çift yaşıyordu. Ayşe, köydeki herkese yardım eden, güler yüzlü bir anneydi. Ahmet ise her sabah tarlaya gider, tüm gün çalışır ve ailesi için en iyisini yapmaya çalışırdı. Bir de onların dünya tatlısı küçük kızları vardı: Gülcan. Gülcan, neşesiyle herkesin kalbini ısıtır, sevimliliği ve masum bakışlarıyla her göreni kendine hayran bırakırdı.
Bir sabah Gülcan, yatağından kalkıp mutfağa geldiğinde annesi ona sıcak bir kucak açtı. Ayşe, "Günaydın tatlı kızım! Bugün dışarıda ne kadar güzel bir hava var, hadi kahvaltıdan sonra bahçeye çıkalım," dedi. Gülcan, annesinin teklifine heyecanla atladı. Kahvaltısını bitirir bitirmez bahçeye fırladı ve çiçeklerin arasına koşarak, onların renkleriyle oynamaya başladı.
Gülcan'ın en sevdiği şey, çiçekler ve küçük böceklerdi. Çiçeklerin arasındaki uğur böceklerini, arıları, kelebekleri izlerken saatler geçerdi. Annesi Ayşe de Gülcan’ın bu sevgisini destekler, doğayı ve hayvanları sevmeyi öğütlerdi.
Bir gün, Gülcan ve annesi bahçede çiçekleri sularken yanlarına bir kuş kondu. Bu küçük serçe, kanadını yaralamıştı ve uçamıyordu. Gülcan hemen kuşa yaklaştı ve onu kucağına aldı. "Anne, bu küçük kuşa yardım edebilir miyiz?" diye sordu.
Ayşe, "Tabii ki kızım," dedi. "Yaralı hayvanlara yardım etmek çok güzel bir şeydir. Onlar da bizim gibi canlılar ve yardıma ihtiyaçları var."
Gülcan ve annesi, yaralı kuşa yuva yaptılar. Onu besleyip yarasının iyileşmesi için ellerinden geleni yaptılar. Gülcan her sabah kuşa bakmak için erkenden kalktı, ona su ve yem verdi. Küçük serçe, her geçen gün daha iyi oldu ve nihayet kanatları iyileştiğinde, tekrar uçmaya başladı. Gülcan onu uğurlarken, "Güle güle minik dostum," diye fısıldadı. O günden sonra Gülcan, hayvanlara yardım etmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu öğrendi.
Bir gün Gülcan, babası Ahmet ile ormana gitmek istedi. Ahmet, kızını kırmadı ve ikisi birlikte güzel bir orman gezisine çıktılar. Ormanda yürüyüş yaparken, Gülcan etrafına hayranlıkla bakıyordu. Kuşların şarkıları, ağaçların gölgesi ve mis gibi çiçek kokuları onu mutlu ediyordu. Bir süre sonra Gülcan, "Baba, burası ne kadar güzel! Keşke buraya her gün gelebilsem," dedi.
Ahmet gülerek, "Tabii ki güzel kızım. Doğanın kıymetini bilmeliyiz, onu korumalıyız. Buradaki her ağaç, her çiçek, her hayvan bizim arkadaşımız. Onlar olmadan bu güzellikleri yaşayamayız," dedi.
Bu geziden sonra Gülcan, doğayı korumanın önemini daha da iyi anladı. Ormandan dönerken yol kenarında bir çöp gördü. Küçük elleriyle onu aldı ve babasına, "Baba, insanlar neden doğayı kirletiyor?" diye sordu. Ahmet, kızına doğaya zarar vermemenin ne kadar önemli olduğunu anlattı. Gülcan da bundan sonra çevresini temiz tutmaya daha çok özen göstermeye karar verdi.
Gülcan her gün okuldan döndüğünde annesine ve babasına gün boyunca neler yaptığını anlatırdı. Arkadaşlarıyla nasıl oyunlar oynadığını, hangi yeni şeyleri öğrendiğini büyük bir heyecanla paylaşırdı. Annesi ve babası da her zaman onu dikkatle dinler, sorularını cevaplardı. Gülcan’ın en iyi arkadaşlarından biri olan Mert de sık sık onlara katılırdı. Mert, Gülcan’ın en yakın arkadaşıydı ve birlikte çok eğlenirlerdi.
Bir gün, Gülcan ve Mert, okuldaki "İyilik Kulübü" adında bir etkinliğe katıldılar. Bu kulübün amacı, çocuklara yardımlaşmayı, paylaşmayı ve iyiliği öğretmekti. Gülcan ve Mert, bu kulüpte farklı iyilik projeleri yapmaya başladılar. Mesela, ihtiyaç sahibi çocuklar için oyuncak topladılar, yaşlılara yardım ettiler ve çevre temizliği yaptılar. Gülcan bu kulübün bir parçası olmaktan çok mutlu oldu ve başkalarına yardım etmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğrendi.
Bir gün Gülcan, annesine, "Anne, biz başkalarına yardım ederken kendimiz de çok mutlu oluyoruz, değil mi?" diye sordu. Ayşe, "Evet tatlım, iyilik yapmak insanın kalbini ısıtır ve mutluluğunu artırır. Ne kadar çok iyilik yaparsan, o kadar mutlu olursun," diye yanıtladı. Gülcan bu sözleri çok sevdi ve hayatı boyunca iyilik yapmaya karar verdi.
Sonbaharın güzel bir günüydü. Köyde bir fırtına çıkmıştı ve birçok evin çatıları zarar görmüştü. Ahmet, komşularına yardım etmek için hemen harekete geçti. Gülcan, babasının yanına gidip, "Baba, ben de yardım etmek istiyorum," dedi. Ahmet kızını sevgiyle kucaklayarak, "Senin yardımsever bir kız olduğunu biliyorum. Biz bir aile olarak her zaman yardımlaşmalı ve birbirimize destek olmalıyız," dedi. O gün Gülcan, babasına yardım ederek komşularına destek oldu ve iyiliğin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladı.
Kış geldiğinde, köydeki çocuklar karın tadını çıkarmaya başladılar. Gülcan ve arkadaşları, kardan adamlar yapıp kartopu oynadılar. Gülcan, kardan bir ev yaptı ve içine küçük bir kase koyarak kuşlar için yem bıraktı. Annesi ona, "Gülcan, doğadaki canlıları düşündüğün için çok iyi bir iş yaptın. Kuşlar soğuk havalarda yiyecek bulmakta zorlanır," dedi. Gülcan bu sözleri duyunca çok mutlu oldu ve diğer çocuklara da kuşlar için yem bırakmayı öğretti.
Bahar geldiğinde, köyde büyük bir şenlik yapıldı. Bu şenlikte köylüler hem eğlenir hem de yardımlaşarak birbirlerine destek olurlardı. Ayşe, şenlik için lezzetli yemekler hazırladı, Ahmet ise köy meydanını süslemek için arkadaşlarına yardım etti. Gülcan ve arkadaşları da çiçeklerden taç yaparak köy meydanını süslediler. Herkes çok mutluydu ve köyde dayanışmanın, dostluğun ve iyiliğin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Gülcan, ailesinin ona öğrettiği bu güzel değerleri hayatı boyunca unutmadı. İyilik yapmayı, başkalarına yardım etmeyi ve doğayı korumayı her zaman kendine görev bildi. Büyüdüğünde bile çocukken öğrendiği bu değerleri yaşamında uygulamaya devam etti.
İşte böylece Gülcan ve ailesi, mutlu, huzurlu ve yardımlaşma dolu bir hayat sürdüler. Bu güzel köyde yaşayan insanlar, Gülcan’ın iyilik dolu kalbinden ilham alarak birbirlerine destek oldular ve hep birlikte mutlu bir yaşam sürdüler.
Ve Gülcan’ın kalbindeki iyilik hiç tükenmedi. Gülcan, büyüdüğünde bile çocuklara iyiliğin ve yardımseverliğin ne kadar önemli olduğunu anlatan hikayeler yazdı ve kendi çocuklarına da aynı değerleri öğretti.
Bu masal da böylece mutlu sonla bitti. Gülcan ve ailesi, iyiliğin ve yardımlaşmanın gücünü hep hatırlayarak, mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamaya devam ettiler.
Arkadaşlarınla Paylaş