Bir varmış, bir yokmuş… Eski zamanların huzur dolu bir köyünde, Ali ve Nur adında iki kardeş yaşarmış. Ali, 7 yaşında akıllı bir çocuk, Nur ise 6 yaşında tatlı mı tatlı bir kızmış. Bu iki kardeş, hep birlikte oynar, her yere birlikte giderlermiş. Anneleri onlara İslam’ın güzelliklerini öğretir, sevgi ve saygının, yardımlaşmanın önemini anlatırmış.
Bir gün, anneleri onları yanına çağırmış ve şöyle demiş: "Sevgili çocuklarım, bugün size çok önemli bir şey öğreteceğim. İslam’ın güzelliği, sadece ibadet etmekten değil; başkalarına yardım etmekten, paylaşmaktan, affetmekten ve kalbimizin temizliğinden geçer. Bir insan ne kadar iyi kalpli olursa, Allah da onu o kadar sever.”
Ali ve Nur, annelerini dikkatle dinlemişler. Annesi devam etmiş: "Bu dünyada hepimizin görevi birbirimize yardım etmek, iyilik yapmak ve başkalarını mutlu etmektir. Bugün size bu güzellikleri anlatan bir görev vereceğim."
Ali ve Nur, bu görevin ne olduğunu merakla beklemeye başlamış. Annesi, onlara köyde yaşayan yaşlı komşuları Ayşe Teyze’nin yaşlandığını ve yardıma ihtiyaç duyduğunu söylemiş. "Sizden Ayşe Teyze'yi ziyaret etmenizi ve ona yardım etmenizi istiyorum. Ona bir ihtiyaç duyup duymadığını sorun ve elinizden geldiğince ona yardım edin."
Ali ve Nur hemen hazırlanıp yola çıkmışlar. Ayşe Teyze’nin evi, köyün biraz dışında, küçük bir tepenin üzerindeymiş. Yol boyunca ağaçların altında koşup oynamış, kuşların sesini dinlemişler. Nihayet Ayşe Teyze’nin evine varmışlar. Kapıyı çaldıklarında, Ayşe Teyze onları görünce çok mutlu olmuş ve kapıyı açarak içeri davet etmiş.
Ali ve Nur, Ayşe Teyze’ye geldiklerinin sebebini anlatmış. "Ayşe Teyze," demiş Ali, "Annemi̇z bize senin yardıma i̇hti̇yacın olduğunu söylėdi̇. Biz de sana yardıma geldik. Senin için ne yapabiliriz?"
Ayşe Teyze, bu küçük ama kocaman yürekli çocukları görünce gözleri dolmuş. "Ah, çocuklarım! Ne kadar düşüncelisiniz. Aslında birkaç gündür bahçedeki sebzeleri toplayamadım. Ellerim artık eskisi gibi güçlü değil," demiş.
Ali ve Nur hemen işe koyulmuş. Bahçeye gidip domatesleri, biberleri toplamış, fasulyeleri dikkatlice kesmişler. Topladıkları sebzeleri mutfağa getirmişler ve Ayşe Teyze’ye vermişler. Yaşlı kadın, bu yardımdan dolayı o kadar mutlu olmuş ki, ellerini açıp Ali ve Nur’a dua etmiş. "Allah sizi korusun, çocuklarım. İyilik yaptıkça Allah’ın sevgisini kazanırsınız," demiş.
Bahçedeki işleri bitirdikten sonra Ali ve Nur, Ayşe Teyze ile biraz daha sohbet etmişler. Ayşe Teyze onlara eskiden köyde yapılan yardımlaşma hikayelerinden bahsetmiş, komşuların birbirine ne kadar bağlı olduğunu anlatmış. Ali ve Nur, bu hikayelerden çok etkilenmişler. Herkesin birbirine yardım ettiği bir köyde yaşamanın ne kadar güzel olduğunu düşünmüşler.
Bir süre sonra, Ali ve Nur Ayşe Teyze’nin evinden ayrılarak eve dönmüşler. Annelerine, yaptıkları yardımı ve Ayşe Teyze’nin onlara anlattığı hikayeleri anlatmışlar. Anneleri onları dikkatle dinlemiş ve gülümseyerek şöyle demiş: "Gördünüz mü çocuklar? İslam’ın güzelliği burada yatıyor. Yardım ettikçe, başkalarına destek oldukça, Allah bizi daha çok sever. İyilik yapmak, kalplerimizi güzelleştirir ve bizi mutlu eder."
Günler böyle geçip giderken, Ali ve Nur her fırsatta köyde yardıma ihtiyacı olan kişilere yardımcı olmaya başlamışlar. Bir gün köyde büyük bir etkinlik düzenlenmiş. Köy halkı, herkesin bir araya gelip yemekler yaptığı, oyunlar oynadığı bir gün geçirmiş. Bu etkinlikte Ali ve Nur, herkese yardım etmiş, yaşlılara su taşımış, çocuklarla oyunlar oynamışlar. Ali ve Nur’un bu davranışları, köydeki büyüklerin dikkatini çekmiş.
Köyün büyüklerinden biri, Ali ve Nur’u yanına çağırıp onlara şöyle demiş: "Siz ne kadar güzel kalpli çocuklarsınız! Yardımlaşmayı, iyiliği böylesine güzel öğrenmişsiniz. Allah iyilik yapanları, başkalarını düşünenleri çok sever. Siz de büyüdüğünüzde köyümüzün en güzel insanları olacaksınız."
Ali ve Nur, bu sözleri duyunca çok mutlu olmuşlar ve birbirlerine söz vermişler: "Biz her zaman birbirimize ve başkalarına yardım edeceğiz. İslam’ın güzelliğini yaşamımızın her anında göstereceğiz."
Birkaç gün sonra, köyde büyük bir yağmur yağmış ve derenin taşması sonucu köyün bazı evleri su baskınına uğramış. Ali ve Nur, bu durumu görünce hemen yardıma koşmuşlar. Yağmur altında, evlerinden çıkamayan yaşlıların ihtiyaçlarını karşılamışlar, çocukları güvende bir yere taşımışlar. Köy halkı, Ali ve Nur’un bu özverili yardımlarını görünce onlara büyük bir saygı duymuş.
Yağmur dindikten sonra, köyde büyük bir toplanma yapılmış. Köyün büyükleri, Ali ve Nur’a teşekkür etmek için toplanmışlar. Köyün en yaşlılarından biri, Ali ve Nur’u övmüş ve şöyle demiş: "Allah, iyi kalpli olanları sever. Siz, küçücük yaşınızda büyük bir yüreğe sahipsiniz. Allah’ın sevgisini kazanmak için yaptığınız her iyilik, sizi daha da güzel yapar."
Ali ve Nur, bu sözlerden sonra her geçen gün yardımlaşma ve iyilik konularında daha çok şey öğrenmişler. Herkesin yardımına koşmuş, kimseyi yalnız bırakmamışlar. Köyde herkes onları çok severmiş. Çocuklar ise onları örnek alır, "Biz de Ali ve Nur gibi olacağız," dermiş.
Aylar geçip gitmiş ve Ali ile Nur büyümüş. Fakat kalplerindeki iyilik ve yardımseverlik hiç değişmemiş. Onlar, İslam’ın güzelliğini, insanlara yardım etmenin, iyilik yapmanın önemini öğrendikleri gibi her gün yaşamlarına yansıtmışlar.
Gökten üç elma düşmüş; biri Ali’nin, biri Nur’un, diğeri ise bu masalı okuyan sizlerin başına… Ve işte Ali ve Nur’un hikayesi burada bitmiş, ama iyilik dolu yürekleri hepimizin kalbine dokunmuş. Onlar, İslam’ın güzelliklerini yaşadıkları her gün, köylerinde sevgi ve huzur içinde yaşamışlar.
Arkadaşlarınla Paylaş