Ali ve Elif, büyük bir şehirde yaşayan iki kardeşti. Ali 7 yaşında, Elif ise 6 yaşındaydı. Kardeşler, birbirlerine çok bağlıydı ve her gün birlikte vakit geçirmeyi çok seviyorlardı. Annesi ve babası, onlara her zaman İslam’ın güzelliklerinden, iyilik yapmanın öneminden bahsederdi. Bu yüzden Ali ve Elif, çevrelerindeki herkese iyilik yapmak, yardım etmek ve insanlara destek olmak konusunda çok hevesliydi.
Bir gün Ali ve Elif, bahçede oynarken yanlarına dedeleri geldi. Dedeleri onlara, "Sevgili çocuklar, sizinle güzel bir maceraya çıkmaya ne dersiniz?" diye sordu. Ali ve Elif'in gözleri parladı. "Evet, evet!" dediler heyecanla.
Dedeleri, Ali ve Elif’e birkaç önemli şey söyledi: “Bu macerada sizden beklediğim şey, her zaman dürüst olmanız, zor durumda olanlara yardım etmeniz ve Allah’ın bizden istediği gibi iyi kalpli birer insan olmaya çalışmanız. Hazır mısınız?”
Ali ve Elif başlarını sallayarak dedelerine sarıldılar. Dedeleri, onları elinden tutarak bahçenin sonunda bulunan küçük ormana doğru götürdü. Ormanın içinde güzel bir patika vardı. Ali ve Elif, dedelerinin anlattıklarını dikkatle dinleyerek patikada yürüdüler. Patikanın sonunda onları, üzerinde “İyilikler Diyarı’na Hoş Geldiniz” yazan bir kapı bekliyordu.
Ali ve Elif, dedelerinin yardımıyla bu kapıdan içeri girdiler. Girdiklerinde bambaşka bir dünya ile karşılaştılar. Etraf rengârenk çiçekler, neşeli hayvanlar ve pırıl pırıl akan derelerle doluydu. İyilikler Diyarı, adeta cennetten bir köşe gibiydi. Elif heyecanla dedesine döndü ve “Dede, burası çok güzel! Burada nasıl macera yaşayacağız?” dedi.
Dedesi gülümseyerek, “Bu diyarın halkı iyilik yapanları sever, kötülük yapanları ise hiç sevmez. Sizi burada bir dizi sınav bekliyor. Her sınavda iyilik yaparak ve sabırlı olarak bu diyardan geçebileceksiniz. Bakalım ne kadar başarılı olacaksınız?” dedi.
İlk sınavları, ormanda karşılarına çıkan bir sincaptı. Sincap, elleriyle başını tutmuş, üzgün bir şekilde oturuyordu. Ali ve Elif sincabın yanına gittiler ve “Neyin var, küçük sincap?” diye sordular.
Sincap üzgün bir sesle, “Yiyeceklerimi bulamıyorum, kış geliyor ve yiyeceksiz kaldım,” dedi. Elif hemen cebinden bir avuç fındık çıkardı. Fındıkları sincaba uzattı ve “Al bunlar senin olsun, karnın doysun,” dedi.
Sincap, Elif’e teşekkür etti ve “İşte bu, iyilikle dolu bir kalbin göstergesi. Allah iyilik yapanları sever. Yaptığınız bu iyilikten dolayı size yol açacağım,” dedi. Ve önlerinde yeni bir yol açıldı.
Ali ve Elif, bu yoldan ilerlerken karşılarına nehir çıktı. Nehir çok genişti ve geçmeleri imkânsız gibi görünüyordu. Ali, nehir kenarında oturan yaşlı bir kaplumbağa gördü. Kaplumbağa zor durumda gibiydi. Ali ve Elif, kaplumbağaya yaklaştılar ve “Bir şey mi oldu, kaplumbağa dede?” diye sordular.
Kaplumbağa, “Görüyorsunuz, yaşlandım ve bu nehri geçmem çok zor. Karşı tarafta beni bekleyen torunlarım var ama yalnız başıma geçemiyorum,” dedi. Elif hemen düşünceli bir şekilde dedesine döndü ve “Biz bu kaplumbağaya yardım edebilir miyiz?” dedi.
Dedesi başını sallayarak “Elbette. Unutmayın, Allah her zaman yardım edenleri sever,” dedi. Ali ve Elif, kaplumbağayı dikkatlice sırtlarına aldılar ve nehir boyunca yürüyerek onu karşıya geçirdiler. Kaplumbağa mutluluktan gözyaşlarını tutamıyordu. “Allah sizden razı olsun çocuklar. Bu iyiliğinizi unutmayacağım,” dedi. Kaplumbağa onlara, “Şu ileride büyülü bir köprü var, ona ulaşmanız için size bir yol açacağım,” diyerek onlara başka bir yol gösterdi.
Ali ve Elif, kaplumbağanın gösterdiği yoldan ilerleyerek büyülü köprüye ulaştılar. Köprü, pırıl pırıl parlayan taşlardan yapılmıştı ve üzeri güzel çiçeklerle kaplıydı. Köprünün ucunda ise onları, elinde büyük bir anahtar tutan bir kuş bekliyordu. Kuş, “Bu anahtarı hak etmek için bana yardım etmelisiniz,” dedi.
Elif merakla sordu: “Sana nasıl yardım edebiliriz?”
Kuş, “Gökyüzünde birçok yavru kuş var ve yiyecek bulmakta zorlanıyorlar. Onlara yiyecek getirmeniz lazım,” dedi.
Ali ve Elif hemen etrafta yiyecek aramaya koyuldular. Birçok meyve topladılar, küçük kuşlara ikram ettiler. Yavru kuşlar mutlu bir şekilde yiyecekleri paylaştı ve sevinçle şarkılar söylemeye başladı. Kuş, Ali ve Elif’e teşekkür etti ve “İşte bu anahtar, kalbinizdeki iyiliğin sembolü. Bu diyarda ilerlemeniz için ihtiyacınız olacak,” diyerek anahtarı verdi.
Ali ve Elif, bu anahtarla daha ilerideki bir kapıyı açtılar. Kapıyı açtıklarında karşılarına muhteşem bir bahçe çıktı. Bahçede yüzlerce farklı bitki, ağaç ve hayvan vardı. Fakat bir köşede kocaman bir taşın altında sıkışıp kalmış bir çiçek gördüler. Çiçek, zor durumda gibi görünüyordu.
Ali hemen koştu ve taşı kaldırmak için çabaladı, ama taşı kaldıramadı. Elif de ona yardım etti ve sonunda birlikte taşı kaldırdılar. Çiçek, yeniden ışıl ışıl parlamaya başladı ve “Bana yaptığınız bu iyilik, size geri dönecek. İyilik, her zaman iyilik olarak döner,” dedi.
Çiçek, Ali ve Elif’e “İyilikler Diyarı’nın sonuna geldiniz. Burada gösterdiğiniz sabır, iyilik ve yardımseverlik sayesinde bu diyara hoş geldiniz,” diyerek onları bir sürprizle karşıladı. Dedeleri, onları karşılayarak sarıldı ve “Sizlerle gurur duyuyorum. İyilik, Allah’ın en çok sevdiği şeylerden biridir. Siz bu macerada bunu öğrendiniz ve gösterdiniz,” dedi.
Ali ve Elif, dedelerine sarılarak ona teşekkür ettiler. Artık İyilikler Diyarı’nın bir parçası olmuşlardı ve buraya diledikleri zaman gelebileceklerdi. Bu diyarda öğrendikleri derslerle hayatlarına devam ettiler. Evlerine döndüklerinde anne ve babalarına bu macerayı anlattılar. Annesi, onlara sıkıca sarılarak “Siz ne kadar güzel kalpli çocuklarsınız,” dedi.
Ali ve Elif, o günden sonra iyiliğin önemini hiç unutmadılar. Her zaman yardım etmeye, iyilik yapmaya devam ettiler ve çevrelerine ışık saçtılar.
Masalımız burada mutlu bir şekilde sona ererken, Ali ve Elif’in maceraları daha da güzelleşti. Onlar iyiliği yaymaya ve her yerde sevgi dolu bir kalp olmaya devam ettiler. Ve kim bilir, belki de bir gün sen de onların gittiği İyilikler Diyarı’na gidebilir, kalbindeki iyilikle dünyayı güzelleştirebilirsin.
Arkadaşlarınla Paylaş